Bu bir konteyner çağı. Bir kez böyle düşündüm ve ondan sonra zihnime tek tek konteynerler yüklendi. Bu bir konteyner çağı.
Sanki çekirdeğindeki tutmak, taşımak, içermek anlamlarına yaslanır gibi, kelimenin içine tıkıştırılmış da tıkıştırılmış. Kap kacaktan gemi konteynerlerine uzanan yol çeşitlendikçe sözlüklerdeki yeri genişlemiş. Belki bu yüzden Türkçeye zahmetsiz bir tasdikle geçmiş.
Rutger Bregman, “Gerçekçiler İçin Ütopya”da iPhone'u örnek veriyor. Diyor ki, çip teknolojisi ve konteynerler olmasa iPhone hayal edilebilir mi? İkisini aynı kefeye koymak tuhaf görünüyor, çipin yanında dikdörtgen çelik bir kutu... Fakat 1950'lerde taşımacılıkta kullanılmaya başlanan bu dev kutular, malların gemilere, trenlere teker teker yüklendiği, bu yüzden indirmenin ve tekrar yolculuğun çok daha uzun sürdüğü uluslararası ticaretin hızını, ritmini, velhasıl kârın miktarını değiştirdi. Dünya küçüldü, sermaye daha hızlı dolaşmaya başladı, küreselleşti. İnternet perakendeciliği de konteynerlere borçlu.
Kapitalizmin tarihinde bir vites değişimine bakmak için Peter Linebaugh'la 17-18. yüzyılda Atlantik ticaretine odaklanabiliriz.
Konteynere doğru yolu açan ilk mal tütün olabilir. Tütün tüccarları yükün dörtte birinin hatta bazen üçte birinin heba olmasından hoşlanmıyordu. Bunun bir kısmı gerçekten akla ilk gelen şekilde suyun, rutubetin yol açtığı hasardan kaynaklanıyordu. Ama asıl kafayı taktıkları şey gemilerde, limanlarda çalışanların hırsızlık yapma ihtimaliydi; bir miktar yapılıyordu da. 1687'de tüccarların ve gemi sahiplerinin dilekçeleriyle başlayan süreç 1699'da Yığma Tütün Yasası'na kadar gitti. Artık tütünün gemilerde açık paketlerde, bohçalarda taşınması yasaklanacaktı.
Hırsızlık vesvesesinden........