ABD devlet kapitalizmine mi geçiyor?

Trump yönetiminin “önce Amerika” sloganıyla uyguladığı ekonomi politikaları gerek neoliberal makroekonomik çerçeveden sapmasıyla gerekse Trump’ın tarzından ötürü ciddi bir kafa karışıklığı yarattı. Özellikle dış ticaret ve gümrük vergileri alanındaki uygulamalar, irrasyonel, keyfi ve öngörülemez olarak değerlendirildi. Bu politikalar, bir yandan şirketler ve varlıklı kesimler için vergi indirimleri, sosyal harcamaların kısılması ve giderek daha fazla alanın deregülasyon yoluyla piyasa güçlerinin kontrolüne terk edilmesini içerirken, bir yandan da serbest ticaret, serbest piyasalar ve bağımsız merkez bankacılığı gibi unsurları dışarıda bırakarak neoliberalizmin küreselleşmeci ve serbest ticaret odaklı yaklaşımından net bir biçimde ayrışıyor. Neoliberalizmin kurumsal özerklik ve kurallara dayalı öngörülebilirlik vurgusunun yerini ise kuralların ve normların keyfi biçimde askıya alındığı, “Yaptım oldu” türü bir pratik alıyor.

ABD yönetiminin ekonomik söylemi, üretimi ülke içine geri çekmek, dışa bağımlılığı azaltmak ve özellikle Çin’e karşı ABD’nin teknolojik egemenliğini yeniden tesis etmek olarak şekilleniyor. Bu söylemin arkasında Biden döneminden itibaren belirmeye başlayan ve Çin’in hızlı teknolojik ilerlemesini ABD için bir tehdit olarak gören anlayış yer alıyor. Çin’in yapay zeka kapasitesindeki hızlı artış ve nadir toprak elementleri ile kritik mineraller üzerindeki kontrolü bu tehdidin somut biçimleri olarak görülüyor. Gümrük tarifeleri, ABD’nin stratejik üstünlüğünü yeniden sağlamanın bir aracı olarak kullanılmaya çalışılsa da ABD merkezli şirketlere de zarar verdiği için şirketler yoğun bir lobi faaliyeti içerisine girmiş bulunuyor. Trump yönetimiyle doğrudan ilişki kurabilen büyük şirketler, kendileri için çeşitli istisnalar tanımlanmasını sağlayabiliyor. Bu da ABD’de siyasi bağlantıların rekabet gücünü belirleyici hale geldiği bir “ahbap-çavuş kapitalizmi”nin ortaya çıktığı yönünde yorumlara da yol açıyor.

Öte yandan, ABD’nin doğrudan özel şirketlere yatırım yapmaya başlaması ise “Devlet kapitalizmine mi geçiliyor?​” tartışmasını gündeme taşıdı. Özellikle, CHIPS Yasası kapsamında Intel’e verilmesi planlanan 9 milyar dolarlık federal teşvik karşılığında şirket hisselerinin yüzde 10’unu devralarak ABD hükümetinin Intel’in en büyük hissedarı konumuna gelmesi bu tartışmaları yoğunlaştırdı. Bu adımın arkasında, Intel’in ABD içinde ileri teknoloji üretiminin ve yarı iletken tedarik........

© Evrensel