Reformist hayal kırıklıklarının kaza raporu
Tarihçi Eric Hobsbawn, Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra başlayacak 21. yüzyılın hemen öncesinde ‘Geleceğin daha önce hiç olmadığı kadar puslu olduğunu’ söylüyordu. Zaman Hobsbawn’ın sözlerini haklı çıkarmakla kalmadı; ilk çeyreği geride bırakırken pusun yoğunlaşarak yerini karanlığa bıraktığına da tanıklık ettik.
Yakın geçmişe bakınca ne görüyoruz? Dünyanın her bir köşesinde gelir eşitsizliği istikrarlı bir şekilde arttı, uzun yılların mücadele birikimiyle kazanılan toplumsal haklar teker teker emekçilerin ellerinden alındı, özelleştirmeler ve güvencesiz çalışma koşulları çalışma hayatını çok daha kırılgan hale getirdi. Önceki nesillere oranla barınmadan beslenmeye her bir temel ihtiyacı karşılayabilmek çok daha zorlaştı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası statüko çözülürken şiddeti durmaksızın artan emperyalist savaşlar, milyonların ölümüne ve göç yollarına düşmesine sebep oldu. Kapitalizm kriz anlarındaki hava yastığı olarak aşırı-sağ hükümetler gündelik siyasetin alışıldık parçaları haline geldi.
Sermayenin dayattığı bu yok oluş, sessiz yaşandı dersek çağımıza haksızlık etmiş oluruz. Aklımıza gelebilecek her ülkede, her bölgede, her kentte, her alanda küçüklü-büyüklü direnişler yaşandı. Bu mücadeleler farklı suretlerle karşımıza çıktı. Ancak onu yeni isimlerle temsil ettiğini söyleyenlerin ardında bıraktığı reformist ‘hayal kırıklığı’ benzerdi.
Stanislav Osostowicz
Stanislav Osostowicz
Herhangi bir ülkeye ait olmayan, ancak her ülke için bir şekilde tanıdık gelebilecek bir sahneyi ele alalım. Farz edelim ki Avrupa’nın ya da Latin Amerika’nın bir ülkesindeyiz: Her şey dışarıdan basit görünen bir talep ve tepkiyle başlar. Uzun süredir biriken ekonomik çelişkilerin içerisinde bu küçük bir kıvılcım hemen karşılık bulur. Eylemler toplu taşıma zamlarına, sosyal medya yasaklarına ya da sağlıkta özelleştirmelere karşı başlar ve kısa süre içerisinde büyüyerek çok daha radikal sosyoekonomik talepleri içerisine alır.
Tepkinin enerjisini siyasi bir hedefe kenetleyecek öncü bir partinin yokluğunda bu rolü farklı bir modele sahip hareketler devralır. Parti öncülüğünü ‘demode’ bulan ve kendini bir şekilde ‘Yeni ve geçmiş deneyimlerin kirine bulanmamış’ solun parçası olarak sunan bu hareketler fazla geleneksel buldukları düşüncelerden uzaklaşmak adına kendilerine ya icat ya da ithal ettikleri ‘afili’ bir isim verirler. Bu sırada kitlelerin ‘örgütsüzlüğünü’ ve ‘amorf’ şeklini yücelterek sokakta dile........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar