Silivri’den İmralı’ya, röportajdan davaya |
Türkiye siyasetinin yakın tarihine “19 Mart Operasyonları” olarak geçen ve başta CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu olmak üzere çok sayıda seçilmiş yerel yönetici, partili ve belediye bürokratının tutuklandığı sürece ilişkin iddianame İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dün kabul edildi. “İBB iddianamesi” olarak bilinen ve 105’i tutuklu 402 sanık hakkında hazırlanan, 3 bin 700 sayfayı aşan iddianame, 15 günlük mühletin sona ermesine bir gün kala kabul edilmiş oldu.
Mahkeme heyetinin süreyi neredeyse sonuna dek kullanmasının bir anlamı var mıdır? Eh, “3 bin 700 sayfayı okuma” iddiasına karşılık gelecek bir sürenin kullanılması gerektiği açık. Ancak iddianamenin kabul edildiği günün asıl ayırt edici yanı mühletle ilgili değil. Aynı gün, iktidar medyasının en önemli gazetelerinden Yeni Şafak’ın manşetinde, 19 Mart operasyonlar silsilesini yürüten ve iddianameyi hazırlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile yapılan röportaj yer alıyordu.
Belki öncelikle şunu söylemek gerekir ki bu röportaj yayınlandığında iddianame henüz kabul edilmemişti –yani yargılamaya zemin olacak metin değildi. Buna rağmen, Başsavcının henüz resmi iddia rütbesinde bile olmayan metninin açık hüküm bildiren ifadelerle yayınlanması, Türkiye için artık hepten uzak bir hayal olan ‘masumiyet karinesi’nin açık ihlaliydi. Başsavcının, “itirafçılık” olgusu üzerinde sıklıkla ve ısrarla durduğu bu röportajda iki yönlü bir tutum aldığı görüldü.
1. Aradan geçen iki hafta boyunca, iddianameye yönelik olarak toplumdan, hukukçulardan, basından ve siyasetten gelen başlıca eleştirileri örtük-açık yanıtlar vermişti. “Ahtapot” kavramının siyasetten iddianameye transferi, operasyonlar ve iddianamenin son noktada doğrudan CHP’yi hedef alır nitelikte olduğu, sanıkların tahliye........