‘Açık ve yakın tehlike’: Enver Aysever’in tutuklanması |
Enver Aysever’in tutuklanması, sivri dili, öfkeli ifadeleri nedeniyle çok fazla tepki çekmedi. Etrafında hızlıca bir dayanışma ağı oluşmadı. Tıpkı aynı gün tutuklanan Mehmet Akif Ersoy’da olduğu gibi, bugüne kadar meslektaşlarıyla dayanışmamaları, süregelen hukuksuzluklara tepkisiz kalmaları sıranın kendilerine geldiği eleştirileriyle ‘ödüllendirildi’. İşin bu kısmı tartışılır elbette, her yerde olur, olağandır. Ersoy’un özel hayatını ilgilendiren kısımlar bir yana, kanaldaki taciz iddiaları vahim. Kimi gazeteci ve siyasetçilerin hızlıca kadın gazetecileri hedef alması, “zamanında konuşsaydınız” kartını çıkarması bazı konularda halâ yol alamadığımızı gösteriyor. Bunu söyleyen gazetecilerin medyada kadın tacizlerine dair birden fazla vakaya şahit olduğuna ya da bunları duyduğuna eminim, kadınların neden konuşamadığını da biliyorlar elbette ekrandan, ama akıl vermek her zaman daha kolay. Bunun yanı sıra Ersoy’un belli ki bir dönem yakın olduğu meslektaşlarının bir anda ifşalara girişmesi de Kemal Tahir’in “Kurtlukta düşeni yemek kanundur” sözünü anımsatmıyor değil.
Ersoy’un tutuklanması ve zamanlaması türlü spekülasyona yol açtı. Bu operasyonu neyin tetiklediğine dair emareler yakında ortaya çıkmaya başlar. Biz şimdilik Aysever’in tutuklanmasına odaklanalım, çünkü bu, ifade özgürlüğünün önündeki en önemli tehditlerden birini gündeme getirmeyi gerektiriyor. Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi nefret söyleminin önlenmesini amaçlıyor. Yıllardır düzenlemenin kendisinde değil uygulanmasında sorun olduğu dile getiriliyor. Kanun maddesi birinci fıkrasında “Halkın sosyal........© Evrensel