Partiler ve kitleler: Değişmesi gereken bir ilişki
Partiler ve kitleler arasındaki ilişki ilk bakışta oldukça basit ve doğal görünür. Kitlelerin küçük bir azınlığı bu partilere üyedir. Partiler özellikle seçim dönemlerinde daha fazla aktifleşir ve programlarına uygun vaatlerle kitlelerin karşısına çıkarlar, onlardan oylarını isterler. Seçimleri kazanan parti hükümeti kurar -bizdeki sistemin adı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir- ve icraata başlar. Her şey anayasaya uygun cereyan -seçimlerdeki eşitsizlikleri, hileleri şimdilik bir yana bırakıyoruz-etmiştir. Partiler oy istemiş, kitleler sandıklarda gizli oy, açık sayım yöntemiyle oylarını kullanmış, sonrasında her iki tarafta yerlerine çekilmiştir. Yani bazı partiler yöneten, bazıları muhalefet olmuş, kitleler de seyirci pozisyonunda tribündeki yerlerini almışlardır. Bazı farklı uygulamalar olmakla birlikte burjuva-demokratik denilen bir düzenin genel işleyişi böyledir.
İktidara gelen parti büyük sermaye egemenliğinin o günkü temsilcisi ve devlet mekanizmasının yürütücüsü olarak ülkeyi yönetmeye başlar. Ama giderek bir gerçek ortaya çıkmaya ve belirginleşmeye başlar. Kitlelerin vaatlerine inanarak oy verdikleri ve iktidara getirdikleri parti vaatlerinin tam tersini yapmaya başlamıştır. Her şey ters yönde ilerlemektedir. Kitleler yaşamlarının kolaylaşması beklemiş, ama bu yaşam her geçen gün biraz daha zorlaşmıştır. Zamlar, vergiler bindirilmekte, yapılan kanunlar, devletin kolluk güçleri hep aleyhlerine çalışmakta, ülkenin kalkınması ve refahı beklenirken küçük bir azınlık için bunlar gerçekleşmekte, yoksulluk ve çalışma koşullarının ağırlığı kitleleri ezmekte ve bunaltmaktadır. Bağımsız ve onurlu bir ülke istenmiş ama bağımlılık ve ülkenin soyulması kat kat artmıştır. Kandıran ve kandırılan arasındaki zıtlık keskinleşmeye başlamıştır.
Kapitalizmin merkez ülkelerinde de durum farklı değildir. Seçme ve seçilme sistemi orada da benzer bir biçimde işler. Oralarda da kitleler kendi çıkarlarını savunacağına inandığı partilere oy verirler, ama gerçek uygulama hep aleyhlerine gerçekleşir. Örneğin genel olarak muhafazakar, sağcı partilerin ardından hükümete adında sosyal-demokrat, sosyalist olan partiler iktidara gelir, ama uyguladıkları politikalar onların uyguladıklarından farksız neo-liberal politikalardır. Özelleştirmeler, kamu harcamalarının kesilmesi, hayat pahalılığının ve işsizliğin artması işçi ve emekçi kitlelere adeta........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein