Asgari değil, sefalet ve açlık ücreti

“Ya kira vereceğiz, aç kalacağız. Ya iki lokma bir şey yiyeceğiz, sokakta yaşayacağız.” Bir işçinin 28 bin 75 TL olarak açıklanan yeni asgari ücrete karşı gazetemize yansıyan tepkisi bu. Bu tepki neye dayanıyor? Önceki asgari ücretler açıklandığından birkaç ay sonra açlık sınırının altına düşüyordu, şimdi açıklanan ise zaten açlık sınırının altında. Uluslararası sermayenin ve onun yerli işbirlikçilerinin “ucuz emek cenneti” istekleri, IMF’siz IMF programı uygulayan bu iktidar tarafından bu kararla bir kez daha yerine getirilmiş oldu. Erdoğan’ın asgari ücret değerlendirmesi şöyle: “28 bin 75 TL olarak açıklanan yeni asgari ücretin işçi ve işverenlerimize hayırlı olmasını diliyorum. Böylece net asgari ücret geçtiğimiz yıla göre yüzde 27 oranında artmış oldu. Geçtiğimiz yıl bin TL olarak uyguladığımız asgari ücret desteğini önümüzdeki yıl 1270 TL olarak uygulamayı sürdüreceğiz. 86 milyonun her bir ferdinin yanında olacağız.” Ayrıca bu “prim” artışı dışında patronlara işçi başına asgari ücret desteği de 2 bin 500 liradan 3 bin 500 liraya çıkarıldı. Yeni asgari ücretin patronlara hayırlı olduğu kesin. Peki ya işçiler için?

Açlık sınırının 30 bin TL, yoksulluk sınırının 95 bin TL’in üzerinde olduğu bir ülkede bir yöneticinin bu sözleri edebilmesi için gerçeklerle bağını tümden kesmiş olması gerekir. Demek ki Saray’da yaşamak işte böyle bir şey. Cumhurbaşkanlığının 2026 yılı için talep ettiği ödeneğin 21 milyar 286 milyon 534 bin TL olduğunu basından öğrendik. Böylece Saray’ın günlük harcaması yaklaşık 58 milyon TL olacak. Yani Saray her gün yaklaşık 2 bin 154 işçinin asgari ücretini kendi şatafatına harcayacak. İktidar ve onun destekçisi büyük sermaye bu asgari ücret politikası ile patronlara sadece ucuz köle sunmuyor, aynı zamanda asgari ücret prim desteği ve asgari ücret desteği ile ona tüm işçi ve emekçi halkın sırtından yüklü bir destek de sunuyor. Vergi indirimleri, teşvikler, garantili........

© Evrensel