Babamla son günler… |
Babam İsmail Güngör, doksan yıl önce bir Mayıs ayında dünyaya geldi.
İçinde bulunduğumuz Aralık ayının, Şeb-i Arûs haftasında da aramızdan ayrıldı.
Ben henüz yedi yaşındayken, çalışıp para kazanmak için Hollanda’ya geldi. On yıl boyunca babamı yalnızca yaz tatillerinde, bir ay süreyle görebildim. On yedi yaşıma geldiğimde ise aile birleşimi kapsamında annem ve kardeşlerimle birlikte Hollanda’ya göç ettik.
Babamla, ayrı kaldığımız bu on yıl, onunla yeniden bağ kurmamızı bir hayli zorlaştırdı. Bu durum en küçük kardeşim Zeki için farklıydı. Zeki, üç yaşından itibaren babam ve annemle birlikte büyümüştü. Babamla kurduğu o güçlü bağ, onun son nefesine kadar sürdü.
Uzun süredir bacaklarından rahatsız olan babam, son iki yıldır enfeksiyonlarla mücadele ediyordu. Bir süre hastanede yattı, ardından bakımevi süreci oldu. Daha sonra evde bakımına devam edildi. Sabah, öğle ve akşam saatlerinde görevliler gelip hizmet veriyordu.
Mutat ziyaretlerimin yanı sıra, zaman zaman iki hafta süreyle anne ve babamın yanında kalıyordum. Bu kalışlarımın sonuncusu, bu yıl Kasım ayının son günleriyle Aralık ayının ilk on günü arasında oldu. Babamın vefatını öngöremediğim, böyle bir beklenti içinde olmadığım için bu son günlere dair günlük tutmadım. Ancak bu süreçte konuştuklarımızdan zihnimde kalanlar elbette oldu.
İlaçların etkisinden mi bilemiyorum; babamın zaman zaman halüsinasyonlar gördüğüne şahit oldum. Uzun yıllar önce ebedî âleme göç etmiş yakın akrabalarını ve arkadaşlarını rüyasında gördüğünü, hatta eve geldiklerini ve onlarla sohbet ettiğini anlatıyordu.
Bir ara konu, Amsterdam Fatih Camii’ndeki arkadaşlarına geldi. Amsterdam’da artık akranlarının kalmadığını söylerken, sanki bir “akran........© Eurovizyon