2023 seçimleri kapıya dayandı…
Siyasi partilerde harıl harıl bir çalışma var…
Cumhurbaşkanlığı seçimi hazırlıkları ile milletvekili seçimi hazırlıkları tamamen birbirine girmiş durumda!
Deprem nedeniyle ortalıkta biraz panik ve kaos havası da hakim…
Bu karışıklığı şöyle tarif etmek daha doğru galiba:
Teşbihte hata olmaz derler…
Deprem felaketiyle kesişen seçim sürecinin, benim zihnimde oluşturduğu resim bu!..
Şöyle olmasını umardım:
Fakat Türkiye burası…
Her şey istediğimiz gibi gitmiyor…
Olması gereken çoğu zaman olmuyor!
Şimdi, kaza yapan bu kamyonun güzel bir şekilde onarılması lazım…
Onarımın da, bize pahalıya patlamaması lazım…
Bu tamiratı gerçekleştirecek kalifiyede ustalar ve kalfalar bulmamız lazım…
Hepsinden daha önemlisi, kusuru sebebiyle kazaya yol açan şoförü ne yapacağız?
Yeni bir şoförle mi değiştireceğiz?... Yoksa küçük ikazlar yapmayı yeterli bulup; tekrar direksiyon başına mı oturtacağız?
Şoför konusunda alınacak kararın hakkaniyetli olması da çok önemli…
On yıllardır aynı işte size çalışmış ve faydası zararından kat kat fazla olmuş ise vefasızlık yapamazsınız!...
İşine son verecek olsanız bile, hakkını teslim edip, kıdem tazminatını ödemek zorundasınız!...
Yeni alacağınız şoförün ehliyetinden, tecrübesinden, bu işi daha iyi yapıp yapamayacağından emin olmak durumundasınız!...
Öte yandan; kamyonun tamiratını mümkün olan en kısa sürede ve en az maliyetle gerçekleştirebilecek iyi bir usta ve iyi bir servis bulmamız lazım…
Eğer sadece tanıdık diye, akraba veya arkadaş diye birine bu işi verirsek; doğru bir seçim yapmış olur muyuz?
Onarımı yapacak kişinin ustalık becerilerini değil de, inancını ve ideolojisini tercih sebebi yaparsak…
Verdiğimiz karar, yapılacak işin kalitesini nasıl etkiler?
…
Sanırım 1989 yılıydı…
Ankara’daydım… Kurban bayramı arifesiydi…
Memlekete gitmek için otogara geldim…
İçeri girer girmez, otobüs simsarları başıma üşüştü…
Her biri bir kolumdan çekiyor, kendi yazıhanesine götürmek istiyordu…
Kimi kalkış saatini, kimi koltuğunu, kimi fiyatını beğendirmeye çalışıyordu…
Karar vermekte zorlandım… Etrafta tanıdık yüz aramaya başladım…
Peronların önünde memleketten birini gördüm… Daha rahat yolculuk olur diye; nihayetinde onun otobüsünden bilet aldım…
Beşte kalkacak olan otobüs arıza sebebiyle gece 12’de hareket edebildi!...
Biletim de, şoförün yanına sonradan koydukları oturakmış meğer!...
Gece, saat:03.00 sıralarında şoför sigara üstüne sigara yakmaya başladı… Direksiyon hareketlerinden ve çaldığı müziklerden uykusunun geldiğini anladım…
“Yedek şoför” olup olmadığını sordum:
“La Havle” çekip, Yaradan’a sığındık mecburen…
O yolculukta, Giresun’a varıncaya kadar şoför uyumasın diye çabalayıp durdum…
Teyp kasetine uykusunu kaçıracak müzik koymaktan, çayını- kahvesini hazırlamaya varıncaya kadar sürekli özel hizmet sundum kendisine!...
Hayatta hiç şarkı-türlü ezberleyemem…
Ezberlediğim tek türkü; o yolculukta tam yedi saat boyunca çalan şu türkü oldu:
Gel gel güzel, Çorum’a gel…
Gel gel güzel, Amasya’ya gel…
Gel gel güzel, Turhal’a gel…
14 Mayıs seçimi sonrasında sizi bilmem ama; ben tekrar “uyku kaçıran bir türkü” ezberlemek istemiyorum…
Şoföre hizmet etmek yerine, kendi koltuğuma uzanıp; sadece keyfimin efendisi olmak niyetindeyim vesselam!...