İki arkadaş yürüyerek yolculuk yaparlar.
Birisinde hem yağmurluk, hem şemsiye vardır.
Yağmur başlar ve şemsiye olan kişi yağmurluğunu diğerine verir.
Yolculuk devam eder, yağmurluğunu veren seslenir: ”Arkadaş sana yağmurluğumu vermesem ıslanacaktın.”
Diğeri: ”Teşekkür ederim, beni ıslanmaktan kurtardın.”
Ama bu muhabbet çok sık devam eder ve yağmurluğunu veren, bu iyiliğini hep arkadaşının başına kakar.
Yağmur kesilir, güneş açar ve bir göl kenarına gelirler.
Yağmurluğu veren yine aynı şeyi söyleyince, diğeri hemen kendisini göle atar, ıslanır ve “Tamam anladım, sen yağmurluğunu vermeseydin ben böyle ıslanacaktım” der.
Yağmurluğu verene bakacaksın, eğer seni tepeden tırnağa ıslatmak isteyen bir düşüncede ise almamak daha hayırlıdır.
Kişisel sitesinde Dr. İlhami Pektaş’ın yayınladığı bu hikaye bana Yılmaz Büyükerşen ile Kazım Kurt arasında yaşanan tartışmayı anımsattı.
Akademisyenlikten büyükşehir belediye başkanlığına geçişte zayıf yanı siyasi alandaki gücünü artırmak için çevresinden sorup soruşturup Kazım Kurt ismini öğrenen Yılmaz Hoca, ona birlikte siyaset yapma teklifi götürdü.
........
© Eskişehir Anadolu
visit website