TOPLUM DAYANIŞMASI VE AYDINLAR

Toplum yapımız dayanışmacı karaktere sahiptir. Tarihi kimliğimize uygun dayanışmacı özelliğimiz ne var ki batılılaşma sürecine girdiğimiz günden bugüne bozulmaya yüz tutup toplumsal yapıda çok büyük derin yaralar açılmasına yol açmıştır.

Malumunuz Manas destanı, Türeyiş Efsanesi, Dede korkut hikâyeleri ve Orhun abideleri vs. her biri toplumu diri tutan kültür hazinelerimizdir. Ama gel gör ki; bir kısım aklı evvel yarı aydınlar kültürel hazinelerimize burun kıvırdıklarından yaşadıkları toplumun temel dinamikleriyle doku uyuşmazlıkları söz konusudur. Dolayısıyla geleneksel değerlere bağlı halkımız ile yarı aydın kesim arasında yaşanan bu kültürel doku uyuşmazlığı ister istemez birlik ve dirliğimizi zaafa uğramakta. Ve bu zafiyet hali Yeni Türkiye Yüzyılında devam etmekte de.

Ülkemizde batı kültürüne hayranlık duyan bir avuç seçkinci grup bu kültürel doku uyuşmazlığı nedeniyle kendi halka yabancıdırlar. Tabii bu denklemde kendini elit olarak gören seçkinci tabaka, aslında bizim düşündüğümüz manada bir seçkin tabaka değildirler elbet. Tam aksine onlar halka tepeden bakan, aynı zamanda halkla doğrudan münasebette bulunmayı gurur kırıcı telakki eden tabakanın ta kendisidirler. Her ne kadar eski sol tüfekler, Marksist proletarya manifesto gereği sömürülen halklardan dem vursalar da realitede halkın çok uzağında bir hayat yaşadıkları artık bir sır değil. Malum bir zamanlar filtresiz ‘Birinci’ marka sigara ve ‘Bitlis’ marka sigara tüttürmekle kendilerini ‘halkçı’ olarak takdim eden bu aklı evvel sözde proleter aydınlar, sonradan anlaşıldı ki bunların çoğu sırça köşklerde Marlboro sigara tüttürerek yaşamış insanlardır. Gerçekten de söyledikleriyle yaşadıkları lüks hayatın çelişikliğine baktığımızda bunlar kim halkçı olmak kim. Neyse ki komünizm Sovyet Rusya'da çatırdayıp tüm dünyada dağılmaya yüz tuttu da gerçek kimlikleri daha net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Görüldü ki bunlar proleter düşkünü insanlar değilmiş gayet bir eli yağda bir eli balda insanlarmış meğer. Ama bu yeni durum karşısında onlara yeni kartvizit gerekti ki, zaten bulmakta da zorlanmadılar. Malum, yeni kartvizitin adı Kemalizm’dir. Yeni hedefleri ise Kemalizm kılıfı altında memleketin kaymağını yemektir. Adamlar ne yapsınlar varlıklarını sürdürmek için bu kartvizite sarılmaya mecburdular. Hatta öyle görünüyor ki, ellerine tutuşturulmuş bu yeni kartvizitle epey bir zaman oyalanacak gibiler de. Tâ ki, yeni bir kılıf kimlik edinmenin şartları hâsıl olana kadar bu kartvizitle işi idare edecekler. İşte bu noktada biz, bu tür ortama göre şekil değiştiren aydınlara bukalemun ya da pragmatist tip aydın diyoruz. Tabii bu demek değildir ki memlekette sadece bu tip aydınlar var, hele şükür halkın değerleriyle barışık hatırı sayıda aydınlarımızda var elbet. İyi ki de varlar, aksi takdirde Tanzimat’tan bugüne batı hayranı toplum oluşturma çabaları meyve verip tavan yapacaktı.

Şu bir gerçek; durduk yere hiç kimse kendine göre vazife çıkarıp milletin değerleriyle alay edip “bireysel takılmak özgürlüktür” ya da “benim hayatım sadece beni ilgilendirir” mantığından hareketle habire ruhumuzu çalmaya hakkı yoktur. Belki bireysel takılmak batının yaşadığı hayat modeliyle özdeş olması hasebiyle onlar açısından bir derece kabul edilebilir bir durumdur, bizim için asla. Hele birde bunun üstüne üstük batı hayat modelini Türk toplumuna aşılamak, hatta dayatmaya kalkışmak bizi daha da çileden çıkarmaya yetiyor. Malum toplum yapımız kolektivist ve dayanışmacı özelliğe sahip, bu gerçekleri bal gibi bildikleri halde ısrarla bireysel hayat modelini dayatmaktan geri durmuyorlar. Oysa bizim komşuluk ilişkilerimizden tutunda, geçmişte Ahi Evran’ın kurduğu ahi teşkilatından kalan “Ben siftah yaptım, diğer alışverişi de siftah yapmayan komşumdan al” anlayışı dâhil bir dizi vakıf kültüründen miras kalan aça aş, çıplağa giysi, yuvası olmayana sıcak........

© Enpolitik