STATÜKOCULUK VE DEĞİŞİM

Değişimden yana olmayıp mevcut durumun devamından yana olan anlayış statükoculuk olarak tanımlanır. Öyle ya, her şey zıddı ile bilindiğine göre, statükoculukta değişimin zıddı olarak bilinir. Dolayısıyla değişim de statükoculuğun tam aksine eski alışkanlıklar üzere sabit kalmak yerine yeni ufuklara yelken açmak olarak tanımlanır. Her ne kadar statükocu zihniyet yenilikler karşısında direnç gösterse de değişim bir şekilde kendine oluk bulup kendi yatağında ilerleyebiliyor. Statükocu zihniyet mevcut düzenin devamında ısrar ede dursun, köklerinden kopmaksızın değişimden yana olanlar yeter ki önüne çıkacak olan meseleler karşısında yerinde teşhis ve yerinde doğru analizle çözüm bulma çabası içerisine girsinler bak o zaman statükocu zihniyetin yelkenleri suya indirmeleri an meselesidir. Bakınız tarihte birçok bilim adamı statükocuların bin bir türlü baskılarına maruz kalmışlardır. Ama en nihayetinde kazanan statükocu zihniyet değil değişim kazanmıştır. Zira tarihi süreç bilim adamlarını haklı çıkarmıştır. Derken engizisyonun o susturucu giyotin aleti yerini bilgi teknolojisi alet ve edevatlarına bırakmıştır. Kelimenin tam anlamıyla kaybeden bilgi teknolojisi alet ve edevatları değil, kaybeden o susturucu giyotin aleti olmuştur.

Allah Resulünün “İki günü eşit kılan zarardadır” diye beyan buyurmakla İslam’da statükoculuğun kabul görmediği, bunun tam aksine devamlı ilerleme kaydederekten yeni gelişmelere yelken açmak anlamında müspet değişimin kabul görüldüğü anlaşılmaktadır. Bir kere değişmemekte ısrar eden statükocu toplumlar, kendilerini bataklığa düşmekten kurtaramazlar. Malumunuz dünyada hemen her şey değişir, değişmeyen sadece Allah ve Resulünün hakikatleridir. Zira Kur’an-ı Mu’ciz’ül Beyan ve Sünnet-i Seniyye bütün çağlara ferman okuyacak olan tek âlemşümul hakikat cevheridir. O halde Müslüman’ın bu dünyada gayesi, yaşadığı asrı İslâm’ın o engin hakikatleri ışığında değiştirmek ve insanlığın özlediği o gerçek mana iklimindeki değişimi ihya etmek olmalıdır.

Batıda statükocu zihniyeti aristokratlar, kralcılar, dinciler, ırkçılar, klasik kapitalistler ve fanatik milliyetçiler oluşturur. Nitekim Batı dünyasının tarihi süreç içerisinde geçirdiği o karanlık ortaçağ devresine baktığımızda kilise sultalarının, aristokratların ve kralcıların değişimden uzak fildişi kuleler ve sırça köşkler içinde bir eli yağda bir eli balda şeklinde saltanatlarını sürdürdükleri görülür. Ama sonunda kazanan statükocu sultalar değil, gelişmeci anlayıştan yana değişimciler olmuştur. Bu demektir ki statükocu anlayış er geç yerini değişime bırakabiliyor.

Batıda sağcı hayatından çok memnundur. Hatta ekonomik durumu diğer sosyal kesimlere göre çok daha ileri seviyelerde olup geleceği parlaktır. İşte bu nedenledir ki statik kalmayı tercih ederler hep. Batı solcusu ise sağcısına nispeten ekonomik yönden güçsüzdürler, bu yüzden gelecek kaygısı taşıyıp olan bitene sessiz kalmazlar, bilakis mevcut düzenin değişmesinden yana tavır sergilerler.

Peki ya Türk solu? Malum ülkemizde Türk solu maddi yönden fevkalade iyi durumdadır. Ancak toplumun değerleriyle barışık değillerdir. Tabii buna şaşmamak gerek, çünkü genel itibariyle solcular kendini elit sanan çevrelerin ürettiği topluluklardır. Son derece önemli yerlerde köşe başlarını tutmuş olduklarından halka karşı üstenci tavır sergilerler. Dolayısıyla mevcut konumlarına herhangi bir halel gelmemesi için değişimin önünü tıkayacak kanallara sarılırlar. Yani tutunacak dalları statükonun kollarıdır. Ülkemizde sağcı diye bilinen kesim ise ekonomik yönden solculara nispeten zayıf olmasına zayıflar ama değişimden yana tavır sergilerler. Her ne kadar muhafazakar kesim bir takım çevrelerce irticacı, radikal, fundamentalist vs. ithamlarıyla suçlansalar da onların bu ithamlar karşısında tepkileri hep sivil inisiyatif demokratik çerçevede olmuştur. Asla mütedeyyin ve muhafazakâr kesimlerde kamu malına zarar verme, cam çerçeve kırmak, yakıp dökmek türünden Vandalizm hareketleri görülmez Hak ve özgürlük taleplerini demokratik yollardan aramayı tercih ederler hep. Yine her ne kadar Türk sağı Batı sağının yaşadığı lüks konfor hayatı yaşamasalar da, gerektiğinde bir lokma bir hırkaya razı olacak bir hayatı yaşama noktasında Allah’a şükredebiliyor. Türk solu ise bolluk içinde yüzdüğü halde Allah’a şükür noktasında gafildirler. Sol kesimin tuttuğu siyasal partisi de zengindir, hatta bu siyasal partinin İş Bankası adı altında bankası bile var. Tahmin etmişsinizdir bu parti CHP’den başkası değildir elbet. Dahası bu öyle siyasal partidir ki, 22 Temmuz 2007’de genel seçime gitmeye bile itiraz edecek bir konuma düşmüştür. Neymiş efendim o ayda seçmeni sahillerde olacağından oy kaybına uğrama riski söz konusuymuş. Yani bu demektir ki yaz tatili onlar için oy kaybı demektir. İşte bu kafaya haiz partiye parti demek yerine pırtı dersek yeridir, zira konjonktüre göre şekil alabiliyorlar. Kelimenin tam anlamıyla Türk solu önüne çıkacak meseleler karşısında statükoculuktan yana tavır alırken, Türk sağı da değişimcilikten yana........

© Enpolitik