SELÇUKLUYU HANÇERLEYEN ALEVİLER DEĞİL BÂTİNĺLERDİR |
Tuğrul Bey, Selçukluyu kuvvetlendirip Anadolu yolunu açıp seferleriyle ilgi odağı olan hakanımızdır. Bu konumda böylesi üstün özelliklere sahip Selçuklu hakanımız, elbette ki Abbasi Halifesinin yardım isteğine kayıtsız kalmayacağı muhakkak. Nitekim gereğini yapıp hem Hilafeti Şiî Büveyhîler'in elinden almak hem de Râfızîler’in şerrinden kurtarmak amacıyla harekete geçecektir. Derken tarihler 1055 yılını gösterdiğinde işgal altındaki Bağdat'ta Şii Büveyhîler'in (Fatımîler) saldırısına son verip bu sayede Ümmet-i Muhammed’in Sünni halifelik müessesesi üzerindeki Şii baskısı bertaraf edilmiş olunur. Tabii ümmetin halifesi bu yapılan iyiliği karşılıksız bırakmayacaktır, hemen Tuğrul Bey’i Doğu ve Batı’nın hükümdarı olduğunu bir mektupla bildirir bile. Hatta onu İslam’ın dirilticisi, Sultanü’l Müslim’in (Müslümanların Sultanı) ve Kasım Emir’ül Müminin (her hususta Halifenin ortağı) unvanıyla taltif eylediği gibi dünya hakanı da ilan edip böylece Tuğrul Bey’in şahsında Türkler çok büyük bir itibar kazanmış olur. Derken Tuğrul Bey bundan böyle XI. yüzyılda İslam dünyasının lideri konumuna yükselmenin yanı sıra Bağdat’ta halifenin kızıyla evlenme şerefine de nail olur. Hem kaldı ki hakanlarımızın onuruna ne yapılsa hakkıdır. Zira hakanlarımız kendilerini hep ‘İslam’ın hadimi’ (İslam’ın hizmetkârı) olarak görmüşlerdir. Zaten aksi durumda kendilerini konumlandırmış olsalardı İslam âleminin lideri konumuna yükselemezdiler.
Alparslan
Malumunuz Alparslan’ın babası Çağrı Bey’dir. Tuğrul Bey’in oğlu olmadığı için ister istemez Sultanlık yolu Alparslan’a açılmış olur. İyi ki de Sultanlık yolu ona açılmış oldu, bu sayede Selçuklu onun döneminde adını tarihin altın sayfalarına yazdırmış olacaktır. Öyle ki, Alparslan devletin başına geçer geçmez hemen ilk işi kendisiyle uyumlu ve sürekli kendisine rehber kaynağı olacak düzeyde bilge vezir tayin etmek olur. Hiç kuşkusuz tayin edeceği bu bilge vezir Nizamülmülk’ten başkası değildi elbet. Gerçekten de Nizamülmülk’ün vezir olarak tayin edilmesi yerinde bir karardı. Zira Nizamülmülk daha işin başında açtığı medreseyle adından söz ettirdiği gibi o geleceğe de ışık saçan bir bilge şahsiyet olarak adından söz ettirmiştir hep. Anlaşılan o ki Selçuklunun gelişim evresinde hakanlarımızın çok büyük katkı payı olduğu gibi onlara ışık kaynağı olacak düzeyde bilge vezirlerimizin icraatlarının da çok büyük katkı payı vardır.
Hiç şüphe yoktur ki, Alparslan’da kendinden önceki Selçuklu hakanları gibi içte ki ve dışta ki düşmanlara karşı mücadele vermekten geri durmayacaktır. Dahası o, içte Fatımilere karşı mücadele verirken dışta da Bizanslılara karşı iki büyük seferler düzenleyerekten dikkatleri üzerine çekecektir. Keza onun en dikkat çeken bir yönü daha vardı ki; o da yediden yetmişe hemen herkesin bildiği kısa süren saltanat süresi (1063 -1072) boyunca Selçukluya en parlak dönemi yaşatmış olmasıdır. Bu demek oluyordu ki, kısa süren saltanat dönemi boyunca etrafında ne kadar irili ufaklı emir, melik, yabgu türünden idareci varsa hemen hepsini Selçuklu tabiiyetine almayı başarmış hakanımızdır O. Hatta tabiiyetine aldığı Karahanlı hakanı da buna dâhildir. Hani dedik ya, icabında o, bununla da yetinmez içte Fatımilere, dışta da Bizanslılara karşı giriştiği seferleriyle de Selçukluya güç kazandırmış liderimizdir. İşte bu noktada onun kıymeti şundan besbellidir ki, Alparslan ordusuyla Fırat nehrini geçerken, Buharalı Ebu Cafer Muhammed onun hakkında şu iltifatta bulunur da:
-Efendimiz! Nimetinden dolayı Allah’a hamd ederim. Zira köleler müstesna, bu nehri eski zamanlarda geçen yoktur, şu an İslam devrinde bir Türk Hakanı olarak ilk defa siz geçiyorsunuz.
Tabii ki........