menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kökü Mazide Olan Âtî Milletiz

8 5
11.01.2025

Evet, tarihte değim yerindeyse bağrında yetmiş iki milleti taşıma mahareti sergileyebilen tek devlet Osmanlıdır. Bir başka ifadeyle Müslim ve gayrimüslim çatısı altında cem olmuş bir entegrasyondu bu. Belki de bir araya gelip böyle bir bütünleşme olmasaydı Osmanlı coğrafyası etnik ve din'i çatışmalardan geçilmeyecekti. İyi ki de Osmanlı gittiği yerlere kendi dışındaki kültürleri kurutmak için gitmemiş, ona yakışan olanı yapıp yeşertmek için gitmiş. Nitekim Balkanlardaki ikinci ana yurdu addettikleri Bulgaristan’daki Çingenelerin kendilerini Türk diye tanımlamalarının altında Osmanlının Çingeneleri öteki görmemelerinin çok büyük payı vardır. Ne zaman ki, menfi milliyetçilik dalgası Osmanlı, Avusturya, Macaristan ve Rus imparatorluklarına ağır darbe vurmaya başlamış, işte o gün bugündür ulusçuluk akımı başa bela mesele hale gelmiştir. Hiç kuşkusuz bu yaşanan süreçte en çok ağır yara alanda Devlet-i âliyye oldu. Öyle ki, Fernand Braudel’in “19. Yüzyıl gelene kadar bir Osmanlı gerilemesinden söz edemeyiz” dediği süreçte Osmanlı hasta yatağına düştüğünde bile yine boş durmamış şifa bulmak adına çarelerde aramıştır. Tabii çare arayım derken Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Batıcılık akımlarının odağında kendini bulmuş. Bilhassa bunlar arasında Osmanlıcılık ve İslamcılık akımı ulus devlet anlayışına yenik düşen akımlar olarak dikkat çekmiştir. Derken Lozan sonrası yeni bir anlayış türer. Ve bu yeni anlayışın adı ulusalcılık ilkesine kayıtsız şartsız bağlı kalmak kaydıyla kendini Türk addedeni Türk kabul edilmesi ideolojisi esas alınıp kendi dışındakileri öteki gören ulusalcılık sahne alır. Aslında bu yeni eğilim özden uzak satıh üstü kuru ulusalcılık davası gütmekten başka bir şey değildir.

Bakınız Japonlar batı teknolojisini alıp kendi alfabe ve kılık kıyafetini değiştirmezken biz ise A’dan Z’ye sil baştan her şeyi değiştirmek suretiyle batının fennini değil sadece satıh üstü yeniliklerini alıp ulus devlet konuma düşmüşüz. Japonlar da küresel güç olmuşlardır. Anlaşılan o ki, ulus devlet mantalitesi Japon modelinin tam tersi bir istikamette tek tip model oluşturmayı hedefleyip çoğulculuktan uzak yeni nesil inşa etmeyi öngörüyor. Üstelik bu öngörme süreci devam etmekte de. Baksanıza her on yılda yapılan darbelerle necip milletimiz teste tabi tutulmakta, ama ne hikmetse bir türlü aşı tutmuyor. Zannediliyor ki, bu millete bir ırk ismi vermekle her mesele çözülmüş olacak. Kaldı ki ortada Türk ismi verilmesinden gocunan da yok, asıl gocunulacak bir husus varsa, o da millete dayatılmak istenen dikiş tutmayan dar elbisedir. Elbette ki dikiş tutmaz, tek tip uluslaşma politikalarından kim ne bulmuş ki bizde bulalım. Bu yüzden Arif Nihat Asya son on yılda suni nesil yetiştirme çabaları neticesinde ortaya çıkan cumhuriyet nesillerini:

-Ayetler kitabında geçen Dağ ile kurdun ağzında getirdiği Çocukla barıştırmak ister. Zira dağdan maksat Osmanlı olup çocuktan maksat ise cumhuriyettir. Dolayısıyla o çocuğu emzirip besleyecek asıl kaynağın dağ olacağını haykırmak suretiyle geçmişle barıştırıp ruh köklerimizi geleceğe taşır.

-Estergon kalesi şiiriyle de köklerle âtî’nin birlikte uyanışa geçmesi yönünde adeta dede torun kaynaşmasının arzusunu dile getirerek ruh köklerimizi geleceğe taşır.

Evet, Arif Nihat Asya’ın arzuladığı Osmanlı Hisarlarının geçmişten kök salıp gelecek nesilleri de himayesine alacak ruh köklerimizin etki gücünü gelinen noktada bilhassa gerek Selçuklularca İslamlaşmış bugünkü Anadolu’muzun ve gerekse gerekse Osmanlının kendi elleriyle kurdukları ikinci Anadolu diyebileceğimiz Balkanların pek çok yerlerinde hatıra izlerini görebiliyoruz pekâlâ. Gerçekten de Osmanlının bıraktığı o izler sayesinde bir zamanlar beraber halay çeker beraber yas tutardık, kız verir kız alırdık, aynı sofrada beraber bağdaş kurup yemek yerdik, asla ayrılık gayrılık bilmezdik. Bu yüzden her milletten insanla hiçbir problem yaşamadık, hep birlikte iri olup diri olup millet devlet kaynaşması yaşadık. Yetmedi bu kaynaşma sayesinde yediden yetmişe hemen herkesin duasında ‘Allah devletimize zeval vermesin’ anlayışı yer etti de. Hem nasıl yer etmesin ki, Osmanlı altı asır boyunca şemsiyesi altında yaşayanlara; “Benim gibi olacaksın” şablonu dayatmadığı gibi asabiyetçilikte yapmamış. İşte ortak hafıza, ortak duygu seli oluşturmak budur.

Şu bir gerçek zihin dünyamızda uzun süre hafızalardan silinmeyecek ister adına Kesrette vahdet denilsin isterse çokluk içinde birlik denilsin hiç fark etmez, sonuçta her daim her devirde kendini hatırlatan Osmanlı millet sistemi gerçeği vardır. Elbette ki altı asır boyunca bağrında taşıdığı her millete........

© Enpolitik


Get it on Google Play