YILLAR YAPRAK DÖKERKEN

Mızrap hüzzamda gezer, ney efkâra dem tutar
Ve hazan mevsiminde beni bir elem tutar.

Kıymeti bilinmeyen, nîmet olsa da zaman,
Hayâtın parmakları Mahşer’e kalem tutar.

Her nefeste mezara bir adım yaklaşırken,
Dizde derman tükenir, sevenler mâtem tutar.

Nefsine meyletse de bu dünyaya gelenler,
Kul, bütün günâhına Settâr’ı hakem tutar.

Yol vardır küfre giden her bir günah içinde,
“Sırât-ı Müstakim”de beni seccadem tutar.

Elest Meclisi’ndeki “Kâlû Belâ” aşkına,
Hakk’ı tesbih ederken kirpiklerim nem tutar.

Bir türlü anlatamam yüreğimin sesini,
Ehl-i dil, “Allah!” diyen nabzımı her dem tutar.

“Lâle”nin nusretiyle gönül müheyyâ olur,
Aşkın derûnundaki sırrı muhteşem tutar.

İlâhî sevdâ ile mayalansa kalbimiz,
Seherde yanakları “Gül” kokan şebnem tutar.

Yıllar yaprak dökerken GÜNEŞ zevâle döner,
Hakk yolunda yolcuyu yoldaki özlem tutar.

Bir ömrü yudumlayıp, Sen’den Sana gelirken,
İnş’Allah elimizden Resûl-i Ekrem tutar.

TÜRK ŞİİRİNİN VE İDEALİZMİN SON EFSÂNESİ

Şiir, fikir ve nesir dünyamızın müstesnâ bir ismi olan Abdurrahim Karakoç, yirminci asır Türk Edebiyâtı’nın önemli ediplerinden; inanç, ideâl, kültür ve aksiyon adamlarından; üslûp sâhibi nâsirlerinden; son devir Türk şiirinin şahdamarlarından ve 'dünün, bugünün, yarının’ şâirlerindendir.

Gazetecilik ve yazarlık da yapan, pek çok soysal ve siyâsî faaliyetin içinde bulunan, en zor şartlarda bile mücâdele bayrağını dalgalandıran ve ideâlizminden aslâ tâviz vermeyen mangal yürekli bir dâvâ adamı olan Abdurrahim Karakoç; sadece şiir değil, nesirde de güçlü bir kalemdir. O; şiirde olduğu gibi fikrî yazılarında da çok ironik, çok derin ifadeler yakalamıştır. Ama Karakoç’un esas şâhikalaştığı alan, hiç şüphesiz şiirdir ve onun edebiyat dünyasındaki en önemli özelliği de zirvelerden seslenen usta bir şâir olmasıdır.

Edebiyata ideolojik bir pencereden bakmayanların ve onu yakından tanıyanların müşterek kanaâti odur ki; Abdurrahim Karakoç; Türk edebiyat tarihinin yanı sıra, Türk milletinin gönül defterine de ismini altın harflerle yazdırmış olan ‘Türk şiirinin ve ideâlizmin son efsânesi’dir.

Karakoç, hem millîliğin zirvesine yükselmiş, hem de lirik ve pastoral şiirlerinde evrensel seviyeyi yakalamış çok büyük bir şâirdir.

Bir karakter âbidesi de olan Abdurrahim Karakoç; hem başı dik dağın, hem de boynu bükük menekşenin hâlet-i rûhiyesiyle temâyüz etmiş “Kıble” yürekli, “Hilâl” bakışlı, “Gül” gönüllü, Turan düşünceli bir güzel insan; Allah(c.c.)’tan başka hiçbir şeyden korkmayan Hz. Hamza (r.a.) duruşlu, Kürşad tavırlı bir serdengeçti ve “Dünyayı dünyada boşayıp giden” bir muttakî bir mü’mindir.

Abdurrahim Karakoç; 80 yıllık hayâtını Hakk’a ve Türk milletine adamış, bu yolda kalemini kınından sıyrılmış bir kılıç gibi kullanmış, yüreği vatan sevgisinin harman yeri olmuş ve Anadolu’nun bütün renklerini, çiçeklerini, dağlarını, yaylalarını, ovalarını, sevdâlarını, kavgalarını, halkımızın çektiği çileleri ve sosyal meseleleri şiirlerine taşımış ve “Söz atının eğerini altın-gümüşle savatlamış” bir gönül adamıdır.

Abdurrahim Karakoç; şiirleriyle birkaç neslin yetişmesine vesîle olan, gönüllerde “Gül” kokulu bir çerağ uyandıran, şiir vâdîsinde derin izler bırakan ve pek çok şâiri etkileyerek kendine has bir çığır açan çok önemli bir erbâb-ı kalemdir.

Karakoç’un şiirleri, her açıdan nev’i şahsına münhasır bir üslûp ve edebî kıymete sâhiptir. Hecenin zirvesi olan Abdurrahim Karakoç; Türk halk şiirini kendi içinde yenileyerek yeni ufuklara taşımış, ona yeni bir soluk, farklı bir söyleyiş getirmiş, halk........

© Enpolitik