“GÜL”ÜN AHLÂKI, AHVÂLİ VE ÂDÂBI

Âlemlerin Rabbi tarafından “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”[1] Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm; hem sîret, hem de sûret îtibâriyle bütün meziyetlerin zirve noktasında yaratılmış, çok özel ve emsâlsiz niteliklerle mücehhez kılınmış ve en mükemmel bir biçimde terbiye edilmiştir. Peygamberlik Semâsının Kutup Yıldızı olan O “Gül”; kıyâmete kadar bütün insanlığa “yol gösterici bir rehber”[2] olması için gönderilmiştir. Beşeriyet ufkuna nurlu bir kandil[3] olarak tezyîn edilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’ân-ı Azîmü’ş-şan’ın “yüce bir ahlâk üzeresin”[4] övgüsüne mazhar olmuş ve insanlık için “en güzel örnek”[5] O’dur diye vasfedilmiştir.

İslâm’ın ideâlleştirdiği insan modelinin, hayat tarzının ve davranış biçiminin en muazzam örneği olan Kâinâtın Solmayan Gülü’nün; ahlâkını, ahvâlini ve âdâbını hakkıyla öğrenmemiz; Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) tanıma, anlama, örnek alma ve O’nun gibi yaşama şuûruna ermenin temel şartıdır. Zîrâ, İki Cihan Serverimiz (s.a.v.); her işte, her davranışta, her meselede ve her konuda örnek insandır. Bizler; insanlık nâmına, iyilik, letâfet ve fazîlet adına neyi târif ediyorsak; bunların hepsi ya “Gül”dendir, ya da bu güzellikler “Gül” yaprağından, “Gül” renginden, “Gül” kokusundan ve “Gül” tebessümünden birer yansımadır… Ve bizler; “Gül”e ne kadar çok benzersek, o kadar iyi Müslüman ve o kadar kâmil bir insan oluruz; “Gül”den ne kadar çok uzaklaşırsak, evrensel insânî erdemler manzûmesi olan İslâmiyet’ten ve dolayısıyla da insâniyetten o kadar çok uzaklaşırız.

Bizler, Allah (c.c.) tarafından emredildiği için, Peygamberlik Gülzârının O Eşsiz Gülü’ne itâat etmekle ve O’nun izinden gitmekle mükellefiz. Öyleyse şunu ifâde etmemiz gerekir ki, İlâhî Beyân’ın tâbî olmamız için bizlere farz kıldığı örnek “Gül”dür, ölçü “Gül”dür, ışık “Gül”dür, rehber “Gül”dür… O “Gül”, Âdemoğlu için; îman, ahlâk, izzet ve insâniyet membaı olduğu gibi, aynı zamanda da Cenâb-ı Hakk’ın bize en büyük lütfü, nîmeti, ihsânı ve rahmetidir.

Hâl böyle olunca, bizler, “örnek insan” olan Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.)’yı; öncelikle hem kâmil mânâda tanımakla yükümlüyüz hem de her şeyiyle güzel ve her hâliyle özel olarak yaratılan O “Gül”ün ahlâkını, ahvâlini ve âdâbını bütün tafsîlâtıyla öğrenmek mecbûriyetindeyiz. Ve daha sonra da O’nun şaşmayan ve şaşırtmayan ölçülerine göre kendimizi hesâba çekmek zorundayız; “Ne kadar kul ne nispette Müslüman ve ne denli insan?” olduğumuzu öğrenmek için…

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.[6] buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.); her hâli, her tavrı ve her hasletiyle; çocukluğunda da gençliğinde de olgunluğunda da “en güzel vasıflara” sâhipti. Çünkü O “Gül”; peygamberlere has olan mukaddes hayat çizgisinin en parlak nûrunu temsil etmek için seçilmişti. Zâten, Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’ın ahlâk ve fazîleti Allah (c.c.) vergisiydi ve doğarken en güzel sıfatlarla yaratılmıştı. Muallim Nâci, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) Rabb’imizin terbiyesinden geçtiğini dizelere dökerek;

“Bir mektebe oldu ki müdâvim,

Allah idi zâtına muallim.”

demişti.

Ve bütün ahlâkî ölçüler O’nunla muazzam bir anlam ve sonsuz bir irtifâ kazanmıştı… Hz. Âişe (r.anha) Vâlidemiz’in ifâdesiyle “O’nun ahlâkı Kur’ân’dı.”[7] O, Allah’ın (c.c.) her hâliyle husûsî olarak yarattığı çok özel ve mükemmel bir insandı.

Bu duruma işâret eden rahmetli M. Âsım Köksal da bu durumu şu dizelerle vasfetmişti:

“Beşersin şüphesiz, ammâ ki, mâyen, hilkatin başka,

Över hulk-i azîmin, Hak Teâlâ Yâ Resûlallah…”

Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’ın her hâli vahiy solukluydu. O, Cennet'ten süzülmüş nurdu. O; Rabb’imiz’in sonsuz kudretinin bir göstergesiydi. O, Hakk’ın yeryüzündeki sesiydi. O en son ve en şâmil risâlet bestesiydi. O, yaratılmışların en şereflisiydi. O, insanlık piramidinin zirvesiydi. O, Allah’ın (c.c.) sevgilisiydi.

Bu sebeple Fahr-i Kâinât Efendimiz’in örnek şahsiyetini öğrenmek ve anlamak bizler için çok büyük bir nîmettir. Şanlı Peygamberimiz’in (s.a.v.) hayatı bütün insanlar için nâmütenâhî rahmettir. İki Cihan Serveri’nin ölçüleri; bizler için “gerçek Müslüman” olmamızı sağlayacak İslâmî ve insânî değerler manzûmesi ve eşi benzeri olmayan ahlâk hazînesidir. Öyleyse bizler bu hazîneden istifâde ederek, O’nun emsâlsiz şahsiyetini örnek alarak, kişiliğimizi Muhammedî bir edeple îmar etmeliyiz. Karakterimizi “Gül” koordinatlarına göre inşâ etmeliyiz. Davranışlarımızı “Gül” kokularıyla bezemeli, her hâlimizle “Gül”e benzemeli ve gönlümüzü “Gül” muhabbetiyle akort etmeliyiz. Aşkımızı “Gül” gergefinde dokumalı, aklımızı “Gül” sevdâsıyla yıkamalı, hayatı ve kâinâtı “Gül” gibi okumalıyız. Hâsılı kelâm, insanlığımızın yegâne mîmârı “Gül” olmalıdır. Zîrâ O “Gül”den bir nebze olsun ilhâm alan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanan ve O’nun ölçüleriyle kendisini şekillendiren her mü’min, Cenâb-ı Hakk’ın vuslat kapısını yüz akıyla çalmıştır / çalacaktır.

Şimdi bizler; “Gül”den feyz almak ve “Gül Devri”nden nasîplenmek için; Kelâm-ı Kâdîm’in ışığında siyer kitaplarına mürâcaat edelim, hadis hazînelerine başvuralım ve böylece tarihin şâhitlik ettiği en muhteşem şeref levhasıyla ve O’na bahşedilen İlâhî ahlâkın nûrânî güzellikleriyle hemhâl olalım.

O’nun ışığıyla hayatımızı nurlandırmak için Kâinâtın Solmayan Gülü’nü daha yakından tanıyalım. Zâten, tanımak bilmeye, bilmek anlamaya, anlamak sevmeye, sevmek örnek almaya, örnek almak şuurlanmaya, şuurlanmak rehber edinmeye, rehber edinmek yolundan gitmeye, yolundan gitmekte de O’nun yaptıklarını yaparak, getirdiklerini ve söylediklerini hayatına uygulayarak ebedî saâdet iklimine kapılar açmaya ve inşaAllah müjdeli şafaklara erişmeye vesîle olur / olacaktır... O halde bizler, Rahmet Peygamberi’nin (s.a.v.)günlük hayatından bölümler nakledeceğimiz bu yazıda; O’nun isminin zikredilmesi sebebiyle yayılan “Gül” kokusunun letâfetiyle; gözümüzü, gönlümüzü, aklımızı ve idrâkimizi ziynetlendirelim; kalbimizdeki îman ateşini kuvvetlendirelim ve “Gül”ü hayatımızın merkezine koyarak insanlığımızı şereflendirelim…

Ve şimdi de Gül”ün hayatından, ahlâkından, âdâbından ve “üsve-i hasene”[8] olan davranışlarından misâller verelim:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); bis’etten sonra nasıl bir edep, erdem ve ahlâk âbidesiyse, kırk yaşından önceki hayatında da öyle nezih, öyle lâtif ve öyle temiz bir iffet, fazîlet ve ahlâk sâhibiydi… Allah........

© Enpolitik