EBÛZER GİFARİ, NURETTİNTOPÇU VE ADEM YAKAR ÜZERİNDEN ANADOLU SOSYALİZMİNE YOLCULUK

30 Ekim 2025 Pazar sabah kahvaltısında ekonomi politik durumumuz, banka kredileri, emeksiz para kazanmak, paranın para kazanmasının ortaya çıkardığı sorunlar üzerine konuşurken Türkiye Sosyalist İşçi Partisi MYK üyesi Adem Yakar kardeşimden söz ettim Meryem’e. X hesabımda rahmetli ile konuşmalarımızı yazayım diye not düştüm. Bu yaz Çandarlı’da tanışıklığımız dostluğa dönüşen İsmail Üret kardeşim aradı ve kendisinin de aynı gelenekten geldiğini söyleyince “yoldaşlık” bu olsa gerek dedim.

Ömür dediğin bir nefes, düşünürle olan yoldaşlığımdan bahsederken aslında kendi serencamı paylaşıyorum. Müzakere aşamasında olan lise yıllarımda Ziya Gökalp üzerinden Türk Milliyetçiliği okumaları yaparken Marksist geleneğin metinlerini de müzakere ederdik, “Sungurlu Turan Mahallesi Obası”nda. Sonradan bu mahallenin adı “Akçay” oldu, iyi mi! Ülkücü birikimin Arvasi üzerinden dönüştürülmesini, MHP-BBP ayrışması bağlamında “Türk-İslam Sentezi” mi; “Türk İslam Ülküsü” mi?” diye bir öz eleştiri denemesi yaptım, arkadaşlarla müzakere ediyoruz, sonrasında yayımlarım inşallah.

Adem Yakar, modern derviş, Melami meşrep “sosyalist” kardeşimi vesile yaparak maddi ve manevi yani aklın sömürgeci kullanıma karşı durmaya çalışma sürecimizden bahsedeyim.

“Aklın Sömürgeci Kullanımı” derken Jonardon Ganari’nin “Güney Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya’nın çoğunda Avrupa; Hindistan ve geri kalan Güney Asya, Körfez, Kuzey Amerika, Güneydoğu Asya Adaları bağlamında Britanya, Orta Asya, Baltık ve Kafkaslar Bağlamında Sovyet/Rusya, İskandinav ülkelerinde Danimarka; Kore, Tayvan ve Çin bağlamında Japonya sömürgeciliği ”ni kast ediyoruz. “Aklın sömürgeci kullanımı”, aklın antik dünyadaki veya modernite öncesindeki kullanımını değil de, ahlaki ve entelektüel temelleriyle sömürgeciliği tedarik eden 18. Ve 19. Yüzyılın felsefi devlerinin kendilerini tarafsız, nesnel ve evrensel gibi gösteren sömürgeci kullanıma gönderme yapar. Bu ilk sahtekârlıklarıdır, diyen Ganori’ye göre, “ikinci sahtekârlıkları ise tarafsızlık ve evrensellik iddialarını dışardan gelen rakip iddialara karşı savunma biçimiydi. Aklın bu kullanımında bir filozofa karşı başka bir filozofun yapacağı gibi dürüst bir tartışmaya girmek yerine ötekinin iddiasının tümden reddine dayanıyordu. (https://www.dibace.net/aklin-somurgeci-kullanimi-ve-dogunun-felsefi-hafizasi-mevlut-uyanik/?fbclid=IwY2xjawOY9epleHRuA2FlbQIxMQBzcnRjBmFwcF9pZBAyMjIwMzkxNzg4MjAwODkyAAEeRpMOE8KZ9DRxjs_3C4i4zdPqpZ5ZVIitDNrIX-uviKDfAwv68X1ihEniM1M_aem_ZCVXMIHjss8WUYCjMsW7XQ=)

Adem Yakar ile Ebû Zer üzerinden emek, mal, sermaye, özel mülkiyet, İslâm ve sosyalizm ilişkisi ve Marksizm hakkında konuşmalar yapardık. Tokat’lı kardeşim, Çorum’dan geçerken uğrardı, gençlerle sohbet ederken, benim sosyalist olduğumu söyledi mi, Mevlüt deyince şaşırdılar. O zamana kadar Varlığın Birliği ve İbn Arabi üzerinden konuşuyorduk. Nasıl yani bu kadar İlahiyat birikiminiz nasıl oluyor deyince, ülen beni sınıf arkadaşım diye tanıştırdı ya, dedi. Siz de haklısınız, bu toprakları şekillendiren İslam kültürü ile barışık bir sosyalist görmediniz doğal olarak dedi. Oysa hocanız ile Ebu Zer Gifari üzerinden epey sohbetimiz olmuştur. Onun sömürü karşıtlığını, “devrimci”liğinin güncellenmesini ikimizde önemseriz. Sonra Nurettin topçu üzerinden Anadolu sosyalizmi, Ali Şeriati okumaları yaptık, bu topraklarda sosyal adaletin gerçekleşmesi için neler yapılacağına dair.

Ortam çok teknik bilgiye boğulunca İstanbul’daki direnişlerden bahsetti, genç polislerin iyice aşina olduğunu, abi önden çekil, gaz yeme uyarısına, bugünkü gaz dozajımı almadım dediğinden bahsetti. Ulu caminde öğle namazını kıldığını, takip eden görevlinin dışarda beklediğini görünce, bak, şimdi ben diğer kapıdan çeker giderim fark etmezsin bile, niye namaz kılan birini görevlendirmiyorlar, ya da gir içeri, orada sükûnet var, haa şimdi ben İlahiyat Fakültesinde Mevlüt kardeşimi ziyarete gidiyorum, olur da kaybedersen dediğini aktarınca, odadaki gençler ne diyeceklerini şaşırdılar, böyle keyifli bir insandı Adem kardeşim.

Âdem ismiyle/sıfatında geldi Çorum’daki odama, “Bülbül olup Firdevs bağında öttü” kardeşim. Odadan çıkarken ne oldu, kime verdin tez konusu olarak “Et-Tedbiratu'l-İlahiyye’i diye sordu. Emin Acar hocam rahmetli sorardı, kaç mezun verdiniz diye, bununla sayıyı değil, bir üste taşıdığın kaç kişi olduğunu merak ederdi. Hangi konuları çalıştırdın sorusu gelirdi sonrasında. Eğer her yıl kendi alanında bir üste yani master aşamasına geçirmediğin genç varsa, o yıl görevini hakkıyla yapamamışsındır, böyle sivil muhakkiklerim vardı. İkisi de rahmetli oldu, sorgudan kurtuldum, dermişim. Tedbirat-ı İlahiyye’ bir tasavvuf kitabı olarak sunulmasına gıcık oluyorum, o bir siyaset felsefesi kitap demiştim birkaç yıl önce, o........

© Enpolitik