ATEŞ CİNAYETİ VE BİR ZİHNİYET ANALİZİ

Sinan Ateş cinayeti irdelenirken, asıl yapılması gereken, kim veya kimlerin vurduğunu anlamak değil,-zihniyet analizi yapmak- yani hangi zihniyetin- bu cinayete cevaz verdiğini sorgulamaktır.

Aynı iman ve inanç mihveri altında olanların birbirini vurmak için herhangi bir sebepleri olamaz. Fikir ayrılıkları olabilir, bu asla şiddet gerekçesi yapılamaz.Zira, farklı düşünmek bir haktır ve bir toplum için nakisa değil, zenginliktir.

Kaldı ki, inanç farklılığı bile şiddet içerikli bir karşıtlığa dönüşmediği müddetçe bir susturma, bastırma, kısıtlama veya kavga nedeni olamaz.Sorumluluk ancak özgürlükle mümkündür. İnsan ancak özgür iradeyle yaptığı eylemlerden sorumludur.

Onun için önce, dün birbiri için ölüme koşanların bugün niçin birbirini öldürmeye koştuklarını anlamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde tetikçiyi yöneten düşünce varlığını sürdürecek, yeni tetikçiler bulmakta zorlanmayacaktır. Bir insan, zihninde meşrulaştıramadığı bir eylem veya suça kolay kolay karışmaz.. Zihniyet dediğim şey işte bu meşrulaştırma mekanizmasıdır.

Önce şu gerçeği anlamakta fayda var; ne bugünün ülkücülüğü, ne de bugünün milliyetçiliği dünün milliyetçiliği veya ülkücülüğü değildir.Şartlar değişince insanlar da değişir. Değişim bazen doğal, bazen kurgu ve müdahalelerin sonucudur.

Ülkücülerin en büyük hikayesi,- hatta belki tek hikayesi- 12 Eylül öncesi verilen mücadele ve sonrasında cezaevlerindeki duruştur. Kimse kimseyi satmadı ve herkes "o yanacağına ben yanayım" noktasında durdu. Bugün bile zihniyet olarak değil ama söylem ve propaganda olarak ülkücülerin beslendiği en önemli kaynak, 12 Eylül öncesi mücadelesidir.

Daha ülkücüler içeride, dışarıdakiler başsız,........

© Enpolitik