EN DEĞERLİ VARLIĞIMIZ MANEVİYATIMIZIN TARUMAR EDİLMESİDİR.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yalnızca siyasal bir rejim değişikliği değildir; aynı zamanda dinin siyasal iktidarı koruyan bir meşruiyet aygıtına dönüştürülmesidir. Bu sistem, hukukun ve denetimin zayıfladığı noktada boşluğu dinî söylemle doldurur. Çünkü din, doğru kullanıldığında vicdan üretir; yanlış kullanıldığında itaat.
Bu düzende siyasal kararlar artık rasyonel ölçütlerle değil, kutsallık zırhıyla korunur. Yanlış ekonomi politikası eleştirilemez hâle gelir; adaletsizlik “dava”, yoksulluk “imtihan”, liyakatsizlik “takdir-i ilahî” olarak sunulur. Böylece yönetim hataları dünyevî sorumluluk alanından çıkarılıp metafizik alana havale edilir. Siyaset hesap vermekten kurtulur.
İslam’ın merkezinde ahlâk ve adalet vardır. Ancak bu sistemde üretilen dindarlık, ahlâkı değil sadakati kutsar. Haksızlığa karşı çıkmak fitne; iktidarı eleştirmek nifak; sorgulamak ise nankörlük sayılır. Kul hakkı, lider bağlılığının gerisine itilir. Oysa ahlâkın sustuğu yerde din, artık din değildir.
Cumhurbaşkanlığı sistemi, dini aynı zamanda toplumu pasifleştirme aracı olarak kullanır. Yoksulluğa sabır, adaletsizliğe tevekkül, baskıya rıza öğütlenir. Bu kadercilik, Kur’an’ın değil; iktidarın kader anlayışıdır. Çünkü Kur’an zulme karşı durmayı emreder, zulme alışmayı değil.
Devlet ile dinin bu şekilde iç içe........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel