Yorulduk, artık yeter!

Baştan belirteyim; bu yazının konusunu şahsi bir mesele oluşturmuyor.

Baştan belirteyim; bu yazının maksadı, birkaç istisna vaka üzerinden bir kesimi tümden yargılamak değil. Bu, bıçağın kemiğe dayanması, bu, görmezden gelinen toplumsal infiale artık yüksek sesle tepki vermenin vaktinin geldiğine dair uyarı.

Baştan belirteyim; bu, Türkiye’deki herhangi bir kesime dert yanma, eman dileme değil. Bu, ülkenin haline dair durum tespiti ve çözülmesi gereken problemin dile getirilmesi. Bu nedenle, “ettiniz, buldunuz” gibi yorumlarla, sizi alakadar etmeyen konularda yorum yapmayın, yazının finalinde ülke için nasıl bir faciaya yol açtığınıza ayrıca değinilecek, az sabır.

Ve elbette, bu yazı, biraz da bir dertleşme yazısı, ülkedeki kötü gidişattan rahatsız olan, bunu yalan haber, küfür, hakaret içermeden ifade eden, sesleri uzun süredir duyulmayan ve bu nedenle de konuşmaktan vazgeçen, saçma sapan ucubelikler yapmadığı için görülmeyen ama aslında sayıları az da olmayan kesim ile dertleşme yazısı. Bir nevi Adsız Alkolikler toplantısı, travma sonrası stres bozukluğu yaşayanların, acılarını, travmalarını paylaştığı toplantılar sonrası birbirlerine sarılarak tedavi olma yazısı… (Bu kısımda ağlanacak halimize gülmek serbest)

Lafı çok uzatmadan, Türkiye’de birkaç yıl içerisinde değil, sadece birkaç hafta içerisinde olanlara bakalım…

Ülkede vergiler arttırıldı, elektrik ve doğalgaza @’a yakın zam geldi, orta ve alt gelir grubundakiler vergilerini öderken eş zamanlı olarak “patronların” vermesi gereken vergileri vermediği ortaya çıktı. Ama kimseden ses çıkmadı.

Meclis’te sözlerini tasvip etmediğimiz bir vekile yönelik saldırı oldu ve onlarca vekil yumruklandı; Meclis’te kan aktı. Maalesef daha acı olan, devletin millet tarafından yetkilendirilmiş kurumu TBMM’nin itibarı sarsılırken bu durumu avuçları şişercesine alkışlayanlar ortaya çıktı. Kendileri dışında kalan herkese, ülkenin yarısından fazlasına “terörist” diye bağırıyorlardı ancak Meclis’i ve ülkeyi kriminalize eden sadece Ahmet Şık değildi.

Ormanlar yandı, yeterince hızlı müdahale edilmedi, kaynak piknik tüpü ve orman yangınlarını yeterince ciddiye almayan yöneticilerken olayın üzeri örtülsün diye yangın kaynağı piknikçiler iken üç beş serseri fail ilan edildi. Yetmedi “doğrusu bu” diyenler terörist ilan edildi. Ülke sosyal medyada birbirini yerken ormanlar, hayvanlar cayır cayır yanıyordu.

Sadece bir gecede tam üç kadın cinayeti işlendi. Sokak ortasında, infaz gibi…

Eline bıçak alan iki saldırgan, sokakta normal yaşamlarını sürdüren, evine ekmek götüren insanları rastgele bıçakladı, bir çocuk öldürüldü. Ve olay “şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına” bağlandı, kenara çekilindi.

Bir taraftar, sahada Ali Koç’a saldırdı.

Sokak hayvanları, “katliam yasası” olarak anılan yasanın çıkmasıyla birlikte işkence edilerek katledildi.

Ege’de yaşayan Kürt vatandaşlarımızın evleri, işyerleri haritada işaretlendi, sosyal medyada paylaşıldı. Kürt çocukları için “bunlar küçükmüş sarı market torbasına sığarlar” diyenler ortaya çıktı ve bunlara ne oldu bilmiyoruz ama sözlerini tasvip etmediğimiz muhalif bir genç kadın, kullandığı ifadeler nedeniyle jet hızıyla tutuklandı.

İktidara yönelik muhalefet etmekle, küfür/hakaret etmeyi ayıramayan bu nedenle de iktidarı haksızken haklı çıkaran muhalif kitle bir üslupsuzluğu eleştirirken bir başka üslupsuzluğa kapı açtı.

Tüm bunlar olurken, ana muhalefet partisinin, ana muhalefetin bir numaralı ismi Özgür Özel, iktidar ile kendi başına normalleşiyor, herhangi bir muhalefette bulunmuyor, ‘mış gibi yapıyordu. Oysa ülkede normal olan şeyler gittikçe azalıyordu.

Tarım yapan köylüler kitleler halinde eylem yaptı ama kendilerinin sesini ’i iktidara çalışan taraflı medya nedeniyle duyamadık.

Sosyal medyada ırkçı, yalan haberler yapıldı, toplum cinnet hali aldı ama pek kimse umursamadı. Sonunda sosyal medyada kavga eden, iki farklı şehirde yaşayan iki aile, birbirlerini öldürmek üzere buluştu ve maalesef öldürdü.

Kayseri’de yalan bir haber nedeniyle, ülkenin davet ettiği mültecilerin evleri yakıldı, işyerleri yağmalandı, çocukları dövüldü ve en son 17 yaşındaki bir mülteci genç öldürüldü.

Normal şartlarda böyle bir durumda tüm ülke aydınları, iktidar dışında kalan siyasetçiler, köşe yazarları ortak bir tavır oluşturur ve “Siyaseten ayrı düşeriz ama bu korkunç gidişata karşı ortak bir tavır alırız zira bu şahsımızla değil yaşadığımız coğrafyanın salahiyeti ile alakalı” denir. Ancak bu ülke maalesef böyle bir imkandan yoksun; itibarsızlaştırılma, hedef alınma, işinden gücünden olma, aman çamura bulaşmayayım........

© Elips Haber