Haritalar ve gerçekler

“Gerçek, üzerinde anlaşmaya varılan bir yalandan başka nedir ki?”

- Friedrich Nietzsche

Kant'a göre "kendinde şey” (thing in itself) ulaşamayacağımız bir yerde. Nietzsche'ye göre ise hepimiz birer yalancıyız.

Artık çoğu haberin bir reyting ve tıklama oyununun parçası olduğunu biliyoruz, nesnelliğin ise bir sis perdesinin arkasında kaldığını görüyoruz. Bilim insanları, teorilerimizin ve modellerimizin "dışarıdaki" gerçek dünyaya karşılık gelmediğini, yalnızca model olduğunu, belirsiz bir labirentte geçici rehberler olduğunu biliyor olmalılar. Belki de gerçeğe en yakın yaklaşımımız kendi sınırlarımızı kabul etmekten, modellerimizin gerçeğin sadece haritaları olduğunu fark etmekten gelebilir. Bu ayrımın farkında olmayanlar ise inançlarını hiçbir zaman çelişen yeni bilgileri içerecek şekilde güncellemedikleri için aynı hataları defalarca tekrarlayabilirler.

Avusturya iktisat ekolünün (Austrian School of Economics) önem verdiği konuların başlarında enflasyonun çeşitli şekillerde ortaya çıktığı ve varlık enflasyonunun, tüketici enflasyonundan daha zararlı olduğu iddiası yer alıyor. Bu aslında o dönem de şimdi de olduğu gibi bir azınlık veya karşıt görüş, modellemesi de kolay olmayan bir tezdi. Tüketici fiyat enflasyonu genellikle zararlı olarak kabul ediliyor. Artan tüketici fiyatları; her zaman halkı, iş dünyasını, politikacıları ve merkez bankacılarını rahatsız eder.

Varlık fiyatlarındaki enflasyonun ise genellikle iyi bir şey olduğu kabul ediliyor ve sağlam temellerin bir nevi doğrulanması olarak görülüyor. Bundan dolayı varlık enflasyonuna karşıt bir seçmen, işveren, siyasetçi veya merkez bankası kitlesi yok. Bu konularda BIS’in uzun zamandır yaptığı uyarılar ise bir istisna teşkil ediyor.

Özellikle bu günlerde FED başta olmak üzere varlık enflasyonunu, spekülasyonları ve oluşabilecek balonları engellemek için daha sıkı para politikası uygulayacağına dair pek bir işaret yok. Piyasalardaki algı, gerçekten de iş döngüsünün bu olgun aşamasında yükselen piyasa fiyatlarını desteklemenin Federal Reserve ve küresel merkez bankalarının sorumluluğu olduğu varsayılıyor. Buna “FED putu” da deniyor.

Tarih, en büyük krizlerin düşük enflasyonda dahi önemli büyük varlık enflasyonları ve spekülatif balonların patlamasından sonra ortaya çıktığını öğretiyor. 2008’de patlayan ipotek finansmanı balonu ve “büyük mali kriz” bu konudaki sayısız örnekten sadece biri. 1929 yılında yaşanan “Büyük Buhran'ın” sorumlusu da daha öncesinde yaşanan varlık enflasyonu, spekülasyon ve bunun sonucunda ortaya çıkan derin risklerdi.

Diğer bir örnek ise 1980’li yıllarda Japonya’daki, özellikle de gayrimenkulde yaşanan, varlık balonlarıydı. Bu varlık balonları, aslında Japonya’nın yavaş yavaş çıkmaya çalıştığı düşük büyüme ve enflasyon olgusunun da sebebiydi. Daha sonraları da çok gördüğümüz gibi Japon varlık enflasyonu ve spekülatif balonlar, düşük tüketici fiyat enflasyonu ortamında, merkez bankacılarını yanlış bir cesaret ve kontrol duygusuna sürüklemişti.

Federal Reserve'in politika oluşturma süreci de bugünlerde başarılı olarak görülüyor. FED, bir yandan hızlı bir faiz artırımına gitti ama ‘bunun ekonomik maliyeti olmadı’ anlayışı egemen gibi duruyor. Halbuki faiz artırımlarına rağmen finansal koşulların sıkılaşmadığı, hatta Ekim’den bu yana ciddi anlamda gevşediği de bir gerçek. Bu gerçeklik, varlık enflasyonu tarafında da kendini gösteriyor.

Federal Reserve, daha sıkı finansal koşullar yaratacağına ve politikasıyla "rüzgara karşı yaslanmak" yerine, spekülatif piyasalarda faiz indirimlerine yönelik yönlendirmeleriyle "güvercin dönüşü" sinyali verdi. Böylece adeta ateşe benzin dökmüş oldu.

Kısacası FED; bugün, daha sıkı koşulların varlık fiyatlarının gerilemesi konusunda yetersiz kalıyor. Bu aşamadan sonra oluşan kırılganlıkların, finansal istikrar riski taşıyabildiğini de düşünüyoruz. Ancak bunlar yıllarca süren “FED put” algısının sonucudur. Sürekli gevşek koşullar giderek piyasa disiplinini bozdu. Belki eski günlerdeki gibi tahvil piyasası Washington'un maliye........

© Ekonomim