Gelecek zaten burada

Genelde kıyamet kehanetleri, iyi senaryolardan daha fazla ses getirir. Bunun sebebi, muhtemelen evrim tarafından bu şekilde programlanmış, yani risklere daha fazla odaklanma eğiliminde, olmamızdan kaynaklanıyor. Fakat dengeli bir bakış açısı için özellikle ön yargılarımızın farkında olmamız gerekir.

Thomas Malthus'un öngörüsü tarihsel olarak iyi bir örnek. Malthus, 1798'de yayınlanan “An Essay on the Principle of Population” adlı eserinde aslında tarihin en çılgın iyimserlerinden birine yanıt veriyordu. Yanıt verdiği ise Nicolas de Condorcet “Sketch for a Historical Picture of the Progress of the Human Spirit”, adlı eseriydi. Bu esere göre tarih sürekli bir ilerlemedir bu tür bir ilerlemeyle bir gün insanlık biyolojik ölümsüzlüğü yakalayabilir diye iddia ediyordu.

Malthus'un gözlemlediği gibi, insan nüfusu geometrik veya katlanarak artarken, gıda üretimi ise doğrusal bir şekilde artıyordu. Enviroment Social Governance (ESG) dahil bugünkü birçok popüler tartışmanın kökenlerine baktığımızda, hangi taraftan arıyorsanız, Condorcet ve Malthus’u bulabilirsiniz.

Malthus’un kitabının zamanlaması daha kötü olamazdı. Tarımın makineleşmesiyle, Kuzey Amerika ve Avrasya'nın iç kesimlerine yerleşme, dünyaya sayısız tonlarca gıda ekleyecekti. 19. yüzyıl aynı zamanda gelmiş geçmiş en önemli buluşlardan olan, Haber-Bosch icadı ve nitrojen döngüsünü gördü. Bu sayede azot bakımından zengin gübre ve böyle fosil yakıtlar kullanılarak yapılacaktı.

Bütün bunlar, Paul Ehrlich'in 1968 tarihli “The Population Bomb” kitabı başka bir anti Malthusçu özellik taşıyordu. “Yeşil Devrim” olarak adlandırdığı olay, azotlu gübreler, bitki yetiştirme ve pestisitlerin karışımıyla karamsar tahminlerin yanlış olduğunu kanıtladı.

Bugün Malthusçular kitlesel açlıktan pek bahsetmiyorlar ancak Malthus'un temelindeki fikre göre dünyanın biyolojik sisteminin sistemik sınırlara sahip ve insanların kendilerini aşmaya yönelik bir büyüme eğilimi var. Bu görüşü gerçekten ciddiye almamız gerekiyor. Her ne kadar bu sınırların tam olarak ne olduğu konusunda bilgimiz olmasa da orada sınırlar olduğundan emin olabiliriz.

Her türlü tahminde dikkatli olunmasının nedeni, geleceğin özünde bilinemez olmasıdır. Determinist kötümserliğin karşıtı genellikle determinist iyimserliktir. Buna göre geçmişte bizi her zaman kurtaran bir şey vardır. Genellikle insanın yaratıcılığı, yani teknoloji bizi gelecekte de kurtaracaktır. Her iki determinizme de kuşkuyla yaklaşmak lazım, kaderimiz kendimizi yok etmek değil ama geleceğimiz bizim yapacaklarımız tarafından da etkilenecek.

Çoğu bilim insanının uyardığı gibi şu anki gidişat dünyada yaşam açısından riskli görünüyor. Paolo Bacigalupi, mevcut zorlukları çözmede başarısız olursak gelecek yüzyılların nasıl görünebileceğine dair distopik vizyonları hayata geçiren bir romancı olarak karşımıza çıkıyor. Bacigalupi'nin, “Windup Girl” romanında sunduğu 23. yüzyıl, hiçbirimizin yaşamak isteyeceği türden bir yer değil. Romanda bahsedildiği üzere; küresel ısınma, denizlerin felaket seviyesinde yükselmesine neden oldu. Ek olarak; ucuz ve bol enerji çağı da sona erdi. 23. yüzyılda yaşayanlar, şu anki döneme genişleme dedikleri altın çağ olarak bakıyorlar.

Romana göre 23. yüzyılda en çok değişen şey, canlılar dünyası ve özellikle de gıdayla olan ilişkimiz. Bacigalupi'nin özellikle çıkarımda bulunmakla ilgilendiği şey, biyoteknoloji ve tarım ticaretinin gıdanın mülkiyetini ele geçirmeye çalışmasıydı. Genlere telif hakkı verilmesi, çiftçilerin yeniden kullanmasının engellenmesi, biyo-araştırma yapılması. Bacigalupi’ye göre şirketler genetik örneklerin telif hakkını aldığında ve bu biyolojik bilgi ve materyalin toplandığı insanlara tazminat ödemeden yerli........

© Ekonomim