İstanbul’un aromasını düşünmeli miyiz?

Kerry Ev Dışı Tüketim Ülke Satış Müdürü Kuzey Sinnar’a bu soruyu yönelttiğimde İstanbul’un kimliği ile ilgili çok ilgi çekici bir yanıt aldım. Benim sorma nedenim, yapay zekâ ile gerçek anlamını bulacak metaverse ve tat ile kokunun da iletilmesini sağlayan yeni teknolojilere bağ kurmaktı. Daha büyük bir ekonomik değerin ortaya çıkabileceğini gördüm.

Önce sorunun kendisini açıklayayım: Şehirlerin kimlikleri ile beş duyuya hitap eden özellikleri bağlantılı. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Japonya’daki kiraz çiçeği kutlamaları. Ancak benim aklımda insan yapısı bir örnek daha fazla kaldı: Apple martini.

Yıllar önce New York’ta geliştirilen ya da icat edilen bu kokteyl, The New Yorker’ın kapağına taşıması da dahil olmak üzere birçok aksiyon ile dünya çapında etkili bir turistik cazibeye dönüşmüştü. Sanırım 2003’te New York’a yaptığım seyahatte bizi bu kokteylin çıktığı mekâna götürmüşlerdi. Muazzam ilgi çekici bir deneyimdi. Shaker’ın içine koydukları malzemeleri kısa süre çalkalıyorlar ve bardağa boşalttıktan sonra üzerine bir dilim elma yerleştirip servis ediyorlardı. Bize o mekânın, bu buluşu yapan yer olduğunu söylediler: Apple martini oradan çıkmış ve yayılmıştı. Müşteriler büyük bir zevkle bu içecek deneyimini yaşarken fiyat etiketini önemsemeden hesabı ödemeye hazırlardı.

İçeceğe eşlik eden bir diğer inovasyon da tuvaletlerdi. Üst katta her yerden görünebilen tuvaletler camdı yani şeffaftı. Birisi içeriye girip kapıyı kapadığında dumanın yayılmasına benzeyen bir hareket görüyordunuz ve cam duvar içini göstermeyecek duvara dönüşüyordu. Kapı açılınca yeniden cam tuvaletle karşı karşıya kalıyordunuz. Dünyanın her yerinden gelen insanların orada bulunduğunu görebiliyordunuz. Sonuçta New York, bir süre devam edecek bir turizm cazibesi ve ekonomi yakalamıştı. Tabii bunun ebedi olmadığını söylememe gerek yok.

Beni bugün büyüleyen bu cazibe hakkında o zamanki yorumum, “Ne garip, bu kadar insan altı üstü bir elmalı içecek için buraya kadar gelmiş. Üstelik tadı tuzu da yok; elma yesem daha fazla tat alırdım” şeklindeydi.

Yıllar sonra Bodrum Maça Kızı’nda barmenle sohbet ederken Türkiye’deki tüketicinin şurup sevmesinden rahatsızlığını dinleyince bu yorumumun yanlış olduğunu anlamıştım. Daha önce İspanya ve İngiltere’de çalışmış olan barmen, oralarda çeşitli meyveleri ezip baharat ekleyerek kokteyl hazırladığını söylerken Türkiye’deki müşterilere bolca şurup basılmış içecek vermenin yeteneklerini göstermesini engellemesinden muzdaripti. O dönemin favori ürünü mohitoydu ve adamcağız kendisini çilekli bebek maması hazırlıyor gibi hissediyordu. Yine o zaman farkında olmadığım ve anlamadığım konu, ürünleştirmede standart ve seri üretime uygunluk kadar rakiplerden farklı olabilmeyi sağlayan fikri mülkiyetin de önem taşıdığıydı. Ürünü geliştireni tatmin eden de burada ayrıştırıcı bir performans ortaya koyabilmesiydi.

Kerry Ev Dışı Tüketim Ülke Satış Müdürü Kuzey Sinnar ile bir araya geldiğimizde İstanbul’un aromasını sorma nedenim, sadece bu deneyimlerimden bahsetmek değildi. Bir süredir yapay zekânın hızla ilerlemesinin başarılı metaverse ya da perakendeden iyi bildiğimiz omni kelimesinin eklenmesiyle omniverse yani çoklu-evren uygulamalarını ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Bu dünyanın değeri, yapay zekâ destekli avatarlar farklı evrenlerde sizin bugün kendi zamanınızı harcayarak yaptığınız işleri üstlenebilecek. Bu size, hayattaki tek sermayeniz olan zamanınızı kendi seçtiğiniz biçimde harcama imkânı verecek. Böyle bir dönüşümün, insanların deneyim yaşamaya önem vermesini ve bunun için para harcamasını sağlayacağını öngörmek zor değil. Bu günler geldiğinde metaverse’te nasıl farklılaşacağınız konusu ciddi bir ekonomi problemine dönüşecek.

Sinnar ile özellikle içecek özümleri tarafında Da Vinci Gourmet ürünleri ile yarattıkları deneyimi konuşurken bu dünyada yapabileceklerimiz hakkında çarpıcı........

© Ekonomim