Kalkınma Ajansları işte asıl şimdi lazım

Bundan yıllar sonra, belki on yıl sonra, bugünlere bakarken “Bak işte o andan sonra her şey farklılaştı” diyeceğiz gibi geliyor bana doğrusu. Etrafa hep böyle bakıyorum. Öyle bir dönemde yaşıyoruz. Dünya bir halden ötekine doğru gidiyor. Bir tür fetret dönemindeyiz. Gramsci’nin dediği canavarlar dönemi işte. Doğru seçimler, hatalı seçimler belirleyici olacak.

Böyle dinamik bir dönemde, geleceğe yönelik öngörüde bulunabilmek elbette çok güç. Ama doğrusu ya, ben etrafa bakarken, bugünlerde, “keşke kalkınma ajanslarını işlevsiz hale getirmemiş olsaydık” diyorum. Analiz kabiliyeti önemli. Yerel düzeyde analiz kabiliyeti doğrusu çok daha kıymetli. Yerel kalkınma stratejileri üzerine düşünmek hiç bu kadar önemli olmamıştı. Neden?

İklim değişikliği nedeniyle bir afetten diğerine gidiyoruz. Alıştığımız yaşama biçiminin sürdürülebilir olmadığını, içinde yaşadığımız kentleri, alıştığımız barınakları elden geçirmeden, kullandığımız aletleri değiştirmeden bu işin içinden çıkamayacağımızı artık görüyoruz.

Yalnızca iklim değişikliğinin yerel asimetrik etkileri yok. İklim değişikliği ile mücadele için gündeme getirilen dekarbonizasyon ve dijitalleşme sürecinin etkileri de yerel ve asimetrik. Nedir?

Her yer bir diğerinden farklı. Her yer farklı bir biçimde etkileniyor, etkilenecek. Dolayısıyla yerel çözüm arayışı süreçlerinin öneminin arttığı bir dönemdeyiz. Tek tip çözüm artık hiç yok. Yerel kalkınma stratejilerinin önemi artınca, yerelde analiz kabiliyeti inşası da önemli hale geliyor.

Kalkınma ajanslarını nasıl işlevsizleştirdik

Hatırlayın biz bunu daha önce düşünmüştük. Bir nevi, Afyon Dinar’ın hedefleri olmadan, Türkiye’nin hedefleri olamaz diye işe başlamıştık. Ulusal planla yerel plan arasında uyumu temin etmek önemli demiştik. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde yerel kalkınma stratejileri üzerine çalışacak kalkınma ajanslarını kurmuştuk. Sene 2006’ydı, Türkiye daha akıl yolundan ayrılmamıştı.

Ama sonra akıl yolundan ayrıldık. Önce kalkınma ajanslarını işlevsizleştirdik. Yerelin yetenek havuzuna katkı sağlayacak bir düzenleme olduğunu unuttuk. “Canım, bir ilde validen daha fazla maaş alan kamu çalışanı olur mu?” tartışmasını hatırlıyor musunuz? Kalkınma ajansı çalışanlarının özlük hakları tartışması öyle başladı.

Kimse, “Olur, neden olmasın demedi, hem valinin kalkınma ajansının başında ne işi var diye de sormadı.” Vali ve valilik müessesesi, yerel kalkınma sürecinde, yerel çözüm tasarımında işe yarasaydı, kalkınma ajansı arayışı zaten olmazdı. Doğrusu ben şimdi bakınca, yerel analiz kapasitesi inşası meselesini daha geniş bir idari refom içinde ele almak lazımmış diye düşünüyorum.

Sonra 2010 yılında tuttuk DPT’yi de kapattık. DPT kalkınma bakanlığı olunca, öteki bakanlıklar gibi bir bakanlık oldu işlevini kaybetti. DPT kapanınca ajanslar daha da manasız hale geldi elbette. Kaynakları ve hareket alanları iyice daraltıldı.

2018 yılında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerken, Strateji ve Bütçe Ofisi, DPT’nin yerini alacak gibi oldu. Ama biz ne yaptık? Kalkınma Ajanslarını, Strateji ve Bütçe........

© Ekonomim