Murat Ülker: Koleksiyoner değilim sadece ev sahipliği yapıyorum

Ebru Döşekçi’den Ekrem Yalçındağ ve Burhan Doğançay’a… Haluk Akakçe’den Pablo Picasso’ya… Yıldız Holding’in adeta sanat galerisini andıran Çamlıca Kampüsünde buluştuğumuz Murat Ülker ile kendi tabiri ile ‘şifacı’ dediği sanatı, koleksiyonunu ve sanattan aldığı ilhamı nasıl iş fikrine dönüştürdüğünü konuştuk: “Ülker’in müzesi olabilir… Beklemede kalın.”

Pladis ve Godiva Yönetim Kurulu Başkanı, Yıldız Holding Yönetim Kurulu üyesi Murat Ülker ile buluşmamıza Yıldız Holding’in Çamlıca Kampüsü’ndeki sanat eserlerini görmek için hayli erken gittim. Eserlerin tümünü gördüğümü söylemem mümkün değil. Zira kampüste üç katlı sergileme binasının dışında, sanat eserleri ofis odalarında, koridorlarda, bahçelerde ve beklenmedik köşelerde karşınıza çıkıyor. Kampüse girer girmez sizi heykeltıraş Ebru Döşekçi’nin ‘Ülker Petit Beurre’ eseri karşılıyor.

Altın renginde dev iki bisküvi. Beni karşılayan Kurumsal İletişim Grup Direktörü Zeynep Özler’in odasında ise Ekrem Yalçındağ, Burhan Doğançay, Tom Fellows… Dijital ve Sosyal Marka Direktörü Berrak Sepil’in ofisinde Haluk Akakçe’nın en sevdiğim eserlerinden biri, diğer ofislere açılan salonda Burhan Doğançay’in ‘Mavi Senfoni’si, pleksiglas bir koruyucunun ardında Pablo Picasso’nun ‘Picador Dans L’Arene’ siyah beyaz eseri. Başka bir köşede Elif Uras’ın İznik’te üretmiş olduğu, III. Sultan Selim’in Fransız asıllı annesi Mihrişah Sultan’ın kendi dilindeki adı Janet adını taşıyan siyah seramik sandalyesi… İnsan gerçekten nereye bakacağını şaşırıyor. Ancak esas şaşırtıcı olan Yıldız Holding çalışanlarının katalogda gördükleri ve beğendikleri eserleri ofislerine asabilme, doya doya seyretme imkânları... Örneğin, Picasso daha önce Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ülker’in odasındaymış. Fakat Ali Ülker, Picasso’nun herkes tarafından görülmesini istediği için buraya astırmış. Yıldız Holding CEO’su Mehmet Tütüncü’nün ofisinde ise halen Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ndeki Halil Altındere sergisinde sergilenmekte olan sanatçının ‘Tesla To The Moon’ eseri varmış. Yıldız Holding’in sanat eserlerini tüm çalışanlarıyla paylaşma geleneği pladis için de geçerli. Murat Ülker’e soracağım soruları tabii yazmış, planlamıştım. Sohbeti, çocukluğundan, ailesinden, dostlarından anı ve anekdotlarla zenginleştiren Murat Ülker ile söyleşiden ayrılarak önümüze açılan sürprizli patikalara dalınca, konu konuyu açtı, bir daha göz atmak istediğim eserlere vakit kalmadı.

Murat Bey sizi instagramdan takip ediyorum, bloğunuza arada sırada göz atıyorum. Yaşam felsefesinden araba ve deniz tutkusuna, sanattan gastronomiye ilgi alanlarınızın çeşitliliğine, bitmeyen merakınıza şaşırıyorum. Bu merak ve ilginiz hiç bitmeyecek gibi. Dünyada olup biten her şeyi kucaklamak, paylaşmak istiyorsunuz sanki. Bir nevi bilgeliğe ulaşmış olabilir misiniz?

Bilge olduğumu düşünmüyorum, tam tersi bilmem gerekenlerin çok olduğunu bildiğim için bu kadar okuyor, araştırıyor ve GOYA’lıyorum. Bir de etkileşimin gücünü de seviyorum. Bir konu hakkında bir şey yazıyorum, o konu hakkında ek bilgisi ya da eklemesi olanlar yanıt veriyor, böylece yeni kapılar açılabiliyor. Bir de tabii bu yazma ve paylaşma konusu beni okuma konusunda belirli bir disiplinde tutuyor. Yani konu bilgelik değil, bilgi ve öğrenme yolculuğu, hepimiz için olduğu gibi. Öte yandan meraklıyım evet, çocukluğumdan beri böyleydim. Aktardan aldığım malzemelerle barut yaptım mesela. Bahçemizde papaz eriği ağacına dadanan arılardan nasıl kurtulabiliriz diye deneyler yapmıştım, arılardan zor kurtardım canımı.

Bloğunuzda sanatın şifacı olduğu söyleminize rastladım. Neden böyle düşünüyorsunuz?

Sanatın hepimize iyi gelen şifa yönünden bahsediyorum, evet… Sadece şifacı değil öğretici de. Farklı pencerelerden bakmak için çok güzel bir fırsat. Sanatçılar duygularını, yaşamla ilgili dert edindikleri şeyleri bize eserleriyle aktarıyorlar. Ve ne muazzamdır ki herkes o eserde başka bir şey görüyor. Bu farklılıkları görmek bizim işimiz için de faydalıdır diyorum. Çünkü bisküvi, çikolata herkes için ama herkes dediğimiz de birbirinden farklı haliyle. Bu odada şimdi Fransa’da ya şayan Onay Akbaş’ın bir tablosu vardı. Adı Gelin Arabası. Oysa hiç alakası yok. Ben........

© Ekonomim