2025 yılında Türkiye ekonomisinin muhasebesi

Dünyada çok sarsıcı gelişmelerin olduğu bir yılı geride bırakırken, Türkiye’de 2025 yılında da, enflasyon-kur-faiz sarmalına sıkışıp kalmış bir ekonomi gündemiyle meşgul olduk. Üzülerek de olsa, 2025 yılının, ülkemizin ekonomik kalkınma yolunda kaybettiği bir başka yıl olduğunu söylemek durumundayım.

Aslında 2025’e başlarken, piyasalarda Türkiye ekonomisine ilişkin daha iyimser beklentiler vardı. Enflasyonun düşeceği, Merkez Bankası’nın faizleri indireceği ve büyümenin de makul bir seviyede seyredeceği bir senaryoyu satın alan hem yerli hem de yabancı yatırımcılar, yılın ilk haftalarında, TL cinsinden varlıklara büyük ilgi gösterdiler. Ne var ki Mart ayıyla birlikte artmaya başlayan siyasi risk algısı, 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla zirve yaparken, piyasalardaki olumlu hava yerini bir hayli karamsar bir ortama bıraktı. Sonrasında Merkez Bankası’nın attığı adımlarla, piyasalardaki panik havası yatışsa da, siyasi risk algısındaki artışın ekonomi üzerindeki etkileri neredeyse tüm yıl boyunca devam etti.

Enflasyonla mücadelede de ancak kısmi bir başarı sağlanabildi. 2024 sonunda D,4 seviyesinde olan enflasyonun, bu yıl sonunda 1 civarına gerilemesi olumlu olsa da Merkez Bankası’nın hedeflerini bir kez daha tutturamamış olması, ekonomi yönetimi için eksi haneye kaydedildi. Enflasyonla mücadele için harcanan zaman, emek ve ödenen tüm bedellere rağmen, elde edilen sonucun yeterli olmaması, ileriye yönelik enflasyon beklentilerinin de katılaşmasına neden oldu. Geldiğimiz noktada, 2026 yılı için Merkez Bankası’nın  olan enflasyon hedefine karşın, hanehalkı enflasyon beklentisinin R civarında olması, Merkez Bankası’nın işini bir hayli zorlaştıracak bir soruna işaret ediyor.

Yılın önemli bir bölümünü siyasi gelişmelerin gölgesinde geçirmenin en olumsuz etkisi, ülkemizin acilen ihtiyaç........

© Ekonomim