Yapay zekâ insanın yerini alabilir mi?

Makine yanılır ama yanıldığını bilmez. İnsan ise yanıldığında pişman olabilir, vicdan azabı yaşayabilir. İşte bu duygusal yankı, insanın özüdür.

Yapay zekâ, ekonomik vaatleriyle gündemden düşmüyor. Yatırımcılar, girişim ekosistemi ve kurumsal dünya, bu teknolojik devrimin yaratacağı fırsatları tartışıyor.

Oysa, ekonomik ve teknik düzlemin yanında, konunun sosyal bilimler bacağı göz ardı edilirse tüm bu tartışmalar güdük kalmaya mahkûm. İnsanın kendi sürdürülebilirliğini koruma meselesi, bu çağın en kritik konularından biri bana göre.

Yapay zekâ bilinç kazanabilir mi? Peki, insan gibi duygulara sahip olabilir mi? Nihayetinde insanın yerini alabilir mi? Bunların üzerinde yalnızca teknik değil aynı zamanda felsefi bir bakış açısıyla tartışmak bize somut bir baz sağlayabilir.

Descartes'ın, 17. yy’da söylediği ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ sözü, modern Batı düşüncesinin kilometre taşlarından biridir. Bu anlayış, insan zihnini analiz edilebilir, ölçülebilir ve mekanik bir düzenek gibi görür. ‘Kartezyen makine’ modeli, karmaşık gerçekliği parçalara ayırarak anlamlı bir düzene sokmayı hedefler. Bugün yapay zekâ sistemleri, bu mirasın dijital ‘girdi–işlem–çıktı’ mantığıyla çalışan kusursuz bütünleştirme makineleri gibi.

Ama insan zihni böyle işlemiyor. Bizim düşüncelerimiz kesintisiz değil, tutarsız ve dağınık. Bir duygu, bir anı, bir sezgi ya da bir endişe düşünce akışını bozar. Tam da o........

© Ekonomim