Gülşen Paşa Güzey yazdı: Hüzünlü ve Uykusuz Bir Masum / Brani Tâwo

“Yaşanmış bütün ölümlere, acılara rağmen, insan umut sayesinde yeniden bir idealin peşinden koşabilir, yeniden âşık olabilir ve üretebilir.”(BURHAN SÖNMEZ)1

Burhan Sönmez’in Masumlar2 romanı “Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde.”(s.9) cümlesiyle başlıyor. Bu cümle romanın başkahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı Brani Tawo’yu tanımak; hüznünü, yalnızlığını, hikâyelere ve türkülere düşkünlüğünü anlamak açısından önemlidir. “Küçükken, köyünü terk eden sadakatsiz yetişkinler gibi olmaktan korkardım. Ardına bakmadan çekip gidenler çocukluklarını yüzüstü bırakırlardı.”(s.107) diyen anlatıcı bu cümleyi memleketinden çok uzakta İngiltere’de kuruyor ve çocukluğundan uzak kalmışlığın yarattığı iç sancıları okuyucuya aktarmış oluyor. Büyüyerek çocukluğundan uzaklaşan kahramanımız, çeşitli sebeplerle ülkeden dolayısıyla köyünden de uzaklaşmıştır. Cambridge’te tercümanlık yaparak ve yalnızlığı, hüznü, uykusuzluğu iliklerinde hissederek yaşamını sürdürmektedir.

Brani Tawo, ölümün kader olarak kabullenildiği ve mahalle nüfusuna ölülerin de dâhil edildiği bir köyde doğmuştur. O, masallardan, türkülerden beslendiği kadar acılardan ve kayıplardan beslenmiştir. Büyükannesi Kewe’den kendi annesine kalan hikâyeleri dinlemiştir. Tawo’nun annesi bu hikâyeleri anlatırken iyi ya da kötü fark etmez herkese ‘masum’ demektedir. Brani Tawo, annesinden hikâyelerini dinlediği masumların başına gelenleri, geri dönüş tekniğiyle aktarırken kişiliğinin oluşumunda bunların etkisini görmemizi de sağlıyor. Elma ağacına yüklediği anlam, fotoğraf makinesi arayışına girmesi, hüzünlü bakışlara sahip oluşu hep köyünün ve köyde yaşananların izleridir.

Büyükanne Kewe’nin, dallarındaki kuşlarla söyleştiği ve gövdesine yaslanarak fotoğraf çekildiği elma ağacı leitmotif olarak karşımıza çıkıyor romanda. Tawo için köyünün ve oradakilerin simgesi olan elma ağacının benzeri Trinity Fakültesinin önünde de yer alıyor. İngiltere’de tanıştığı Feruzeh bu elma ağacını ona hatırlatmıştır. Elma ağacı Feruzeh için de kendi ülkesi İran’ı hatırlatan bir simgedir. Büyükanne Kewe gibi Feruzeh de kültürel devamlılığı, geçmişle bağını elma ağacını bulunduğu şehre getirerek sağlayacaktır. Brani Tawo’da da görülen bu durum; geçmişi yanında taşıma, yabancı olduğu yeri benimseme, sürgünlüğünü hafifletme çabasıdır. Feruzeh’le, BatıCephesi adlı antika dükkânında tanışan Brani Tawo bu dükkâna eski bir fotoğraf makinesi aramaya gelmiştir. Bu, Tatar fotoğrafçının Tawo’nun dayısına hediye ettiği ve Brani Tawo’nun annesinin sandığından alıp içini merak ederek parçaladığı fotoğraf makinasıdır. Bu fotoğraf makinasını alıp annesine hediye ederek hem annesini hem de kendini mutlu edecektir.

Elma ağacı ve fotoğraflar Brani Tawo’nun doğduğu köyün hatıralarıdır. Çocukluğundan yetişkinliğe sürgün edildiği gibi ülkesinden de koparılan Brani uzakta kalanlara özlem duymaktadır. Büyükanne Kewe’den aktarılan masallar, türküler; dayısı Hatip’in radyosu ve radyodan gelen hisler; Tatar fotoğrafçı ve onun bıraktığı fotoğraflar, babasından yadigâr gül desenli ayna… Hepsi uzaklaşan çocukluğu yanında tutma çabasının göstergesi olarak romanda yerini alıyor.

Feruzeh, ülkedeki çalkantılar yüzünden İran’dan çocuk yaşta ayrılmıştır. Brani Tawo için ayna olduğunu düşünebiliriz. İkisi de doğdukları topraklardan kopmuş, o topraklara küçük hatıralarla ve inanışlarla bağlanmaya çalışan iki masumdur. Brani Tawo, fotoğraf makinasının peşine düşerek, Kewe’den kalan türküyü söyleyerek, çocukluğundan kalan hikâyeleri anlatarak köyüyle ve çocukluğuyla bağını diri tutmaya çalışmaktadır. Feruzeh de bir elma ağacından söz eder ve onun tohumlarını İngiltere’ye getirmek istediğini söyler.........

© Edebiyat Burada