İspanya: Avrupa’nın vicdanı sosyal demokrasinin de yeni umudu mu?
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa, dünyaya bir “refah sözü” vermişti. Bu söz, sadece ekonomik büyüme değil; eşitlik, dayanışma ve özgürlük temelleri üzerine kurulmuş bir toplumsal sözleşmeydi. Fakat bugün bu söz aşınıyor.
Avrupa, savaş sonrası en derin meşruiyet krizini yaşıyor. Orta sınıfın alım gücü düşüyor, genç kuşaklar güvencesizleşiyor, aşırı sağın sesi yükseliyor. Sanayi gücünü Asya’ya kaptıran, teknolojide ABD’nin gerisine düşen kıta, artık yalnızca “ne kadar büyüyeceğini” değil, “hangi değerlere dayanarak büyüyeceğini” sorguluyor.
Bu yeni arayış döneminde yalnızca ekonomik göstergeleriyle değil, refah devletini yeniden inşa etme iddiasıyla dikkatleri çeken bir ülke var: İspanya.
Pedro Sánchez liderliğindeki İspanya, 2018’den bu yana neoliberal kemer sıkma reçetelerinden uzaklaşıp kamu yatırımı, üretken dönüşüm ve sosyal kapsayıcılığı birlikte ele alan bir çizgi izliyor. Bu çizgi, klasik sosyal demokrasinin “refahı yeniden dağıtan” devletiyle değil, üretim ve istihdam yapısını dönüştürmeyi hedefleyen proaktif bir devlet anlayışını temsil ediyor.
Bu yeni yaklaşım üç sütun üzerine oturuyor:
Kapsayıcı büyüme: Asgarî ücrette yüzde 60’ı aşan artışlar, geçici işlerin sınırlandırılması, 37,5 saatlik çalışma haftası gibi uygulamalarla emeğin pazarlık gücü yeniden inşa ediliyor.
Yapısal dönüşüm: AB’nin “Next Generation EU” fonlarından aldığı kaynağı, PRTR planı ve PERTE projeleriyle dijitalleşme, batarya üretimi, mikroçip sanayisi ve yeşil hidrojen yatırımlarına yönlendiriyor.
Mali yeniden dengeleme: Bütçe açığını sosyal harcamaları kısmadan düşürmeye, yani kemer sıkmadan mali disiplini sağlamaya çalışıyor.
Bu yönüyle İspanya kamu yatırımıyla özel sermayeyi yönlendiren, sosyal hakları büyümeye koşullayan bir çerçeve sunup 2010’ların neoliberal modellerine meydan okuyor.
Kıta genelinde yaşanan........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein