Cumhuriyet 102 yaşında
Türkiye Cumhuriyeti dünyanın bugünkü gibi bir ekonomik dönüşümün arifesindeyken kuruldu. İmparatorluklar devrinin kapandığı, teknolojik gelişmelerin hızlanarak tarıma dayalı geleneksel değer yaratma sistemlerini terk etmeye zorladığı, sanayinin ise yeni değer yaratma aracı olarak batıda yükselişe geçtiği bir dönemde, köhnemiş ve pazar bütünlüğünü kaybetmiş bir yapının ayakta kalması mümkün değildi.
Batının önderlik ettiği bu dönüşüm sürecinde, Osmanlı İmparatorluğu sanayileşmeden çok kısıtlı bir “modernleşme” çabası içine girmiş, ama bunda da çok başarılı olmamıştır. Sadece dönemin bu sanayileşeme yarışının mağdur edip, ciddi bedeller yüklediği bir ülke haline gelmiştir.
Bugün de böyle bir dönüşümün yaşandığını görüyoruz. Günümüzde bölgemizde yaşanan siyasi mücadelelerde konu edilen ve ülkelerin siyasi yapılarının değişimi ile sonuçlanan süreçler ekonomik küresel düzeyde yaşanan ekonomik rekabetin sonuçları değiller mi?
Türkiye için cumhuriyeti siyasi bir dönüşüm olarak düşünmek büyük hata olur. Bu, aynı zamanda bir ülkenin topyekûn girdiği bir kalkınma girişimidir.
Daha “kalkınma” kavramının uluslararası düzeyde anlam kazanmadığı bir dönemde, hemen hemen hiçbir uluslararası referansın olmadığı yıllarda girişilmiş bir çabadır. İktisat literatüründe bile kalkınmanın II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıktığı düşünülürse, kalkınmada ve modern bir sanayi toplumu olabilmede tek referansı Batılı ülkeler oluşturmaktaydı. Onların sanayileşme yolu ile oluşturdukları zenginliklere öykünerek Türkiye’nin kalkınması için gerekli koşulların neler olabileceği tespit edilmiştir. Bugün olduğu gibi böyle bir amaç için uluslararası düzeyde destek alınabilecek ne bir kurum, ne de bir bilgi birikimi mevcuttur.
Başarılı bir kalkınma uygulaması için öncelikle sahip olmanız gereken, “yerli ve milli” sınırlar içinde oluşturulmuş bir pazar bütünlüğüdür. Türkiye, Cumhuriyete giden süreçte Lozan ile oluşturulmuş sınırlar aynı zamanda böyle bir ekonomik pazarın sınırlarını oluşturmuştur.
Kalkınma arayışları Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, adı konulmamış bir şekilde yapılmıştır. Ancak Osmanlının kendine referans aldığı batılı ülkelerdeki gibi bir kalkınma çabasına girememiştir. Maalesef tüm çabalarını toplumsal ve askeri........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein