2026 ve ötesi: Rakamların soğukluğunda kaybolan “Anlam” |
Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu yaratmaktır.
Peter Drucker
2025 yılının son günlerindeyiz. Her ekonomist ve piyasa uzmanı gelecek yıl için beklentilerini paylaşıyor; ünlü bankalardan gelen “2026 Görünüm” raporları ay başından beri e-postalarımızı dolduruyor. İtiraf edeyim ben de farklı platformlarda tahminlerimi, beklentilerimi paylaştım. Ama içim içimi yiyor..
Tüm bu yapılanlar bana hava tahminciliğini hatırlatıyor. Üstelik belirsizliğin bu denli hakim olduğu, burnumuzun ucunu dahi göremediğimiz bir dünyada; “yıl sonunda enflasyon şu olur, büyüme burayı aşar” gibi iddialı rakamlar telaffuz ediyoruz. Evet, hava tahmini günü ve haftayı planlarken işe yarar. Ama yağmur yağdığında ıslanmanın ne demek olduğunu veya soğuk iliklere kadar işlediğinde insanın nasıl hissettiğini anlatmaya yetmez.
Bu nedenle bugün, köşemin adına yaraşır şekilde; rakamların ötesine geçip bu tahminlerin toplumun ruhunda neler hissettirdiğine odaklanacağım. Sadece 2026’yı değil, bu sürecin bizi gelecekte nasıl bir insanlık haline dönüştürebileceğini sorgulamaya çalışacağım.
Peki bu “soğuk hava” ve belirsizlik iklimi bizden asıl neyi götürüyor? Çoğumuzun aklına hemen eriyen maaşlar, kabaran faturalar veya artan etiketler geliyor. Oysa yüksek enflasyonun ve öngörülemezliğin en ağır bedeli cüzdanlarda değil, zihinlerimizde ödeniyor.
Ekonomik belirsizlik, sessizce ama derinden bir toplumun gramerinden “gelecek zaman kipini” çalar. Yarın markette fiyatın ne olacağını, üç ay sonra kiranın kaça çıkacağını bilemeyen birey, mecburi bir “kısa vadecilik hapishanesine” girer. Ufuk çizgisi 10 yıldan 10 güne düştüğünde, o toplumda vizyon, uzun vadeli strateji ve hepsinden önemlisi yaratıcılık can çekişmeye........