Teknoloji ve biyolojinin hukuki buluşması

Hayatımız bir anda teknoloji ve biyolojinin kesişim noktasın­da şekillenmeye başladı. Düşünün ki bizler belki de klasik anlamda “insan” olarak hayata veda edecek son nesiliz. Çocuklarımız ve torun­larımız, genetik müdahaleler ve teknolojik yeniliklerle bambaşka formlara evrilebilir. Bu dönüşüm, hukukçuları da zorluyor çünkü ge­leneksel yasalar, bu hızlı değişime ayak uydurmakta güçlük çekiyor. Uluslararası hukukun yetersizli­ği insan onurunu tartışmaya açar­ken, etik sınırlar ve standartlar bu­lanıklaşıyor.

Örneğin Türkiye dahil birçok ül­ke, insan genomu üzerinde kalıtsal değişiklikleri yasaklamış durumda, çünkü bu müdahaleler nesiller boyu etkisini sürdürebiliyor. Hukuk bu konularda bireysel özgürlük ile top­lumsal sorumluluk arasında den­ge kurma peşinde. Keyifli bir ben­zetmeyle söylersek, hukuk bu yeni dünyada bir trafik polisi gibi: Hızlı giden araçları yavaşlatmaya çalışı­yor ama yollar her gün genişliyor.

Şimdi şu meşhur “gen maka­sı” teknolojisine gelelim; DNA’yı kesip çıkaran, yerine yenisini ko­yan o mucizevi araç. Bu teknoloji, 2010’ların sonlarında Nobel alan bir konu oldu ve hastalıkları kö­künden yok etme potansiyeli taşı­yor. Ama ya hukuki boyutu ne ola­cak? Çoğu ülkede, insan embriyo­su üzerinde bu tür düzenlemeler resmen yasak. ABD’de Kongre ya­salarıyla engellenmiş, Avrupa’da ise sıkı regülasyonlar var çün­kü kalıtsal........

© Dünya