Hukukun sınırında: Posthuman çağda “insanımsı”lar mı? |
Hukukun teknoloji karşısında yavaş kalması yeni bir durum değildir. Ancak ilk kez hukuk, tanımladığı öznenin dönüşümüyle karşı karşıya. Uluslararası insan hakları metinleri hâlâ bedensel bütünlük, rıza ve özgür irade üzerine kuruludur. Oysa algoritmaların yön verdiği bir dünyada rızanın, genetik müdahalelerle değiştirilen bedenler karşısında bütünlüğün nasıl korunacağı belirsizdir.
Bazı cümleler vardır; söylendiği anda değil, zaman geçtikçe hukuki ve siyasal anlamı ağırlaşır. Cüneyt Zapsu’nun yıllar önce dile getirdiği “İnsanlık tarih boyunca özgür yaşamış son nesil olabilir” sözü, tam da böyle bir cümledir. Bu ifade bir kehanet değil ama gri bölge; insanın yalnızca siyasal haklarını değil, hukuken tanımlanmış varlık statüsünü de tartışmaya açar. İnsan kimdir, neye sahiptir, neyi talep edebilir ve en önemlisi: Hangi sınırlar içinde korunur?
Modern hukuk insanı, bedensel bütünlüğe sahip, iradesi özgür, rızası belirleyici bir özne olarak kabul eder. İnsan hakları metinlerinin omurgası budur. Yapay zekâ, biyoteknoloji, genetik müdahaleler ve algoritmik karar sistemleri; insanın yalnızca davranışlarını değil, karar verme kapasitesini de dönüştürmektedir. Hukukun dili ile hayatın pratiği arasındaki mesafe açıldıkça, “özgür insan” tanımı hukuken korunur olmaktan çıkıp sembolik bir ifadeye dönüşme riski taşımaktadır.
Bu nedenle rahatsız edici fikirlerle karşılaştığımızda onları “komplo teorisi” diye kenara itmek rahatlatıcıdır. Oysa hukuk tarihi bize şunu öğretir: En büyük kırılmalar, önce ciddiye alınmaz. Sonra teknik bir mesele gibi görülür. En sonunda ise geri dönüşsüz biçimde normalleşir. Bugün yaşadığımız şey tam olarak budur. İnsan, hukuken hâlâ........