Sera gazı değil ahlaki üstünlük gazı |
Bugün sürdürülebilirlik dendiğinde akla fabrika bacaları, plastik atıklar ya da karbon salımı değil, orta-üst sınıfın yaşam tarzı geliyor. Cam matara, elektrikli SUV, organik pazar torbası… Bunların hepsi “bilinçli tüketimin” simgeleri haline geldi.
Ama dikkat edin: Bu bilinç, toplumsal bir değer olmaktan çok, kişisel bir ayrıcalığa dönüştü. Çünkü artık insanlar dünyayı değiştirecek kolektif iradeye değil, sadece kendi mikro evrenlerinde “doğru davranmaya” inanıyor. Tüketim çarklarının kurucuları, uluslararası toplumun; devletlere, kurumlara, sisteme güvensizliğini fırsat bilerek, insanları kurtuluşun kişisel tüketim ahlakında olduğuna inandırmaya başladı. Çünkü bu yeni bir kâr modeli.
Gücü kalmayan vatandaş, değişimi sistemden bekleyemeyince, kendi alışveriş poşetinde, kendi matarasındaki etik hissine sığınıyor. Bir bakıma sürdürülebilirlik, toplumsal çaresizliğin yeni vicdan biçimi haline geldi. Birleşmiş Milletler’in 2025 Dünya Sosyal Raporu’na göre sürdürülebilir kalkınmanın önündeki en büyük engel artık iklim değil, güven. İnsanlar devletlere, kurumlara, hatta birbirlerine güvenmiyor. Çünkü son yıllarda nereye bakarsak bakalım aynı tablo: söylenenle yapılan arasındaki uçurum büyüyor.
Avrupa Birliği “yeşil mutabakat” diye bir şey........