Kentsel dönüşüm değil sessiz tasfiye

Şehirleri ister güneş paneline boğ ister bisiklet yolu aç; büyük şehirler yaşa­yabilirliğini kaybettiği anda kalkınmanın sürdürülebilirliği çöker. Çünkü bugün kar­şı karşıya kaldığımız kentsel dönüşüm so­runu teknik olduğu kadar, sosyal bir sorun. Önemli bir soruyu doğuruyor: Şehri kim için sürdürüyoruz? Beton üreticileri, ban­kalar ve rantçılar için mi; yoksa orada yaşa­maya çalışan insanlar için mi?

Türkiye’de kentsel dönüşüm uzun zaman­dır bir mühendislik tartışması gibi sunulu­yor. Binaların sağlamlığı, kat artışları, imar hakları… Fakat mesele aslında toplumsal bi­rikimin, yani o şehrin sosyolojik dokusunun hızla dağılması. Dünyada bunun adı konul­muş durumda: “kentsel yerinden edilme” ve “sosyo-mekânsal ayrışma” Biz ise hâlâ ko­nuyu “depreme dayanıklılık” kutusuna sı­kıştırıp esas çöküşü görmezden geliyoruz.

Bugün birçok dönüşüm bölgesinde aynı hikâye yaşanıyor. Mahalle sakinleri projeyi yapan şirketle pazarlık gücü olmayan “zayıf taraf”; küçük esnaf ise yeni dükkân fiyatla­rının dışına itilen “artık unsur.” Mahallenin eski kiracılarıysa dönüşüm sonrası o mahal­lede zaten barınamıyor. Ev değerleniyor, ki­ra bir gecede iki katına çıkıyor, insanlar pe­riferilere doğru savruluyor. Literatürde bu “gentrification-driven........

© Dünya