Diyanet ve İlahiyat Fakülteleri soykırımcıların ürünlerini boykotun neresinde?

Allah’ın kanunları ile Atatürk’ün kanunları arasında bir tercih ile karşı karşıya olmak. Daha doğrusu, Allah’ın kanunlarını Atatürk’ün kanunlarını uygulamanın aracına dönüştürme yükümlülüğü…

Evvela belirteyim ki, sadece Diyanet kurumu, İlahiyat Fakülteleri ve diğer dini kurumlar değildir, rejimin dayattığı bu tercih ve yükümlülüğün muhatapları… Bunlar, istisnasız bütün Müslümanlar için de geçerlidir.

Başlıktaki soruyu da bu bilinçle sordum.

Burada önemli olan, hangi şartlar altında yaşıyorsak yaşayalım, Allah’ın biz kulları için koyduğu, “La yukellifullahu nefsen illa vus’aha – Her nefis yapabileceği kadar sorumludur” hükmünün neresinde olduğumuzdur.

Yani bir kötülüğü gördüğümüzde, ona karşı verdiğimiz mücadele sahip olduğumuz güçle orantılı mıdır? Kalbimizdekini bir biz biliriz, bir de Allah, ama elimizle ve buna da gücümüz yetmiyorsa, dilimizle bu kötülüğe karşı koyuyor muyuz?

Örneğin, bu bağlamda soykırımcı israil’in ve destekçilerinin ürünlerini boykot etmek, hem elimizle ve hem de dilimizle gerçekleştirebileceğimiz bir eylemdir.

Gerçi ambargo ve boykotun devlet boyutu da var. Ama unu oluşturduğumuz devletlerde Allah’ın hükümlerini uygulamaktan aciz olmamız ve dolayısıyla tağutların hükümleriyle yönetiliyor olmamız........

© Doğruhaber