Umudu kime bağlayalım?

Zaman zaman anlatırım ve şüphesiz aradan geçen yıllardan dolayı hatırlayabildiğim kadarıyla anlatırım:

Vakayı bizzat yaşayan hocadan dinlemiştim:

Ben, Mardin Müftülüğüne inen merdivenlerde ismi mahfuz hocayla karşılaştım: Selâmünaleyküm, dedim. Aleykümselam demeden “Kazandı, vallahi kazandı!” diye sevinçle adeta nara attı.

Seyda, kim kazandı, diye sordum. Reagen Reagen diye cevap verdi.

Seyda, bize ne Reagen’dan diye hem çıkıştım hem teskin etmeye çalıştım.

Öyle deme Hoca, sen bilmezsin o ne komünist düşmanıdır!

Yapma Seyda, hepsi Yahudi dostudur, dedim. Haydi oradan, deyip kalbimi kırarak bana çıkıştı ve yanımdan uzaklaşırken “Siz, hiçbir şey bilmiyorsunuz!” diye de söylendi.

Yıl 1984, ABD Başkanlık Seçimleri ve Mardin Müftülüğünün merdivenlerinde yaşanan bir vaka bu. ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçları üzerine iki Müslüman, iki imam, neredeyse kavga ediyorlar ve bildiğim kadarıyla araları bir süre de limoni kalıyor.

Her iki hocayı da tanıyorum. Anlatıcımız, eski bir MSP’liydi. Meselenin düşünce tarafından kolay kolay taviz vermezdi. Diğeri günümüzde Yeniasya darbesinden kısa bir süre önce kasaba çarşısında yüksekçe bir yere çıkmış, imanın esaslarından söz etmek istemişti.

Kasabada tam bir Sol dernekler despotizmi yaşanıyordu. Konuşmaya henüz başlamış ki çatışma hâlindeki Sol gruplar onun karşısında bir olmuş, onu linç etmeye kalkışmışlar ve ancak akrabalarının müdahalesiyle ellerinden kurtulabilmişti.

Ne var ki samimiyeti ne kadar muazzam ise siyasi görüşleri o ölçüde sorunluydu. Birlikte olduğu Yeniasya grubu ne derse ona göre konuşurdu. Bu mahiyette içeride sıkı bir Demirelci idi. Ona göre Demirel desteklenmezse Türkiye, Solun eline geçerdi. Bu da imansızlığa destek anlamına gelirdi. Erbakan Hoca’nın da oyları böldüğüne inanmıştı ve ondan hiç hazzetmezdi. 1987 referandumunda şimdi gibi hatırlıyorum, Mardin Cumhuriyet Meydanı’nda sakallı hâliyle Demirel’in yanında boy göstermiş de halk, ondan pek rahatsız olmuştu.

Dış siyasette ise Sovyetlere karşı olma iddiasıyla sonuna kadar Amerika yanlısıydı. Ona göre, bu bir anitkomünist cephe ve Ehl-i Kitap dayanışmasıydı. Bu konudaki eleştirileri cehalet olarak tarif ederdi. ABD siyaseti içinde ise sıkı bir Cumhuriyetçiydi. Ona göre Demokratlar, bir tür gizli sosyalist idiler ve komünizme karşı mücadelede zayıf idiler. Bunun için daima Cumhuriyetçi adaylar kazansın diye dua etmek gerekirdi. Reagen’in kazanması da iman cephesinin bir zaferi gibi bilinmeliydi.

Bu satırları okuyan genç okuyucular, dehşete düşse de bu bizim yakın dönem gerçeğimizdir.

Demirel, 28 Şubat’ın patronu gibi davrandı ve 28 Şubat kararlarının devlet kararı olarak bilinmesinde en büyük katkıyı verdi. Onun döneminde Türkiye ile israil arasında hiç olmayacak kadar sıkı........

© Doğruhaber