KUDÜS DAVASI VE İSLAM DÜNYASI!

Kudüs meselesi, tam anlamıyla “furkan”dır, net olmayı gerektirir. Dava, bütünlük içinde ele alınıp takip edilirse başarıya ulaşır. Oysa Kudüs davasının bütünlüğü, hep eksik kaldı.
Müslümanlar, son yüzyılda oluşan olağanüstü koşullar yüzünden Kudüs Davası’nı, hep bir kısmını atlayarak ya da sadece bir kısmıyla konuştular. Kudüs davası, birlikte hareket etmeyi gerektirdiği gibi, bütünlük içinde değerlendirilip anlaşılmayı ve anlatmayı da gerektirir. Hatta bütünlük içinde anlatılmadan, birlik içinde hareket etme söz konusu olamayacağından dava, öncelikle bütünlük içinde anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.

Bu analizde bu bilinçle o bütünlüğün belki en önemli yönlerinden birini anlatmaya çalışacağım: israil ve onun arka planındaki küresel Yahudilik/küresel siyonizm, Kudüs meselesini, asla tarihsel yaşanmışlığından kopararak ele almıyor. Aksine sayısı ondan çok olduğu dile getirilen araştırma merkezleri ve enstitülerle, bütünlüğün farklı yönlerini sürekli araştırıyor ve değerlendirip ana bütüne katıyor. O doğrultuda ana resmi tamamlamaya ve ona uygun politikalar geliştirme yoluna gidiyor.

Bu mahiyette siyonistlerin tarihsel tecrübeden çıkardıkları herhâlde en önemli ders, Müslümanların beraberliğinin Kudüs’ün hürriyetine kavuşmasını kolaylaştıracağı, Müslümanların parçalı ve çatışmalı olmasının ise bunu geciktireceği ve israil’in alan genişletmesine katkı sağlayacağıdır. Nitekim tarihte hiç olmadığı şekilde siyonistlerin elindeki Vikipedi ve diğer medya yapıları, artık bir Müslümanın din hanesine sadece “İslam” yazmıyorlar. “Sünni İslam” ya da “Şii İslam” diye Hıristiyan bölünmelerini çağrıştıran ayrıştırıcı bir şerh düşüyorlar. Ama aynı şerhi, birbirini tekfir eden Yahudiler için düşmüyorlar.
Analizimiz, bu oyunun farkında olarak, meseleyi İslam aleminin mezhepsel durumu açısından ele almaya yöneliktir.

Buradan hareket edildiğinde siyonistler, şu verilere elbette ulaşmışlardır: (1) Haçlıların Kudüs’ü istilasından sonra; Fatımî Devleti; Filistin çevresindeki Sünni Müslümanların desteğini almıştı. Yemen ve Lübnan’ın büyük bir kısmı kendisine bağlıydı. Lübnan’da ciddi uydu devletçikleri vardı. Hatta Mekke ve Medine’de de kendisi adına hutbe okunuyordu. Ama Haçlılarla savaştıkça Haçlılar, alanlarını genişlettiler.

Bu anlaşılmayacak bir husus değildir:

(1) Mezhepsel olarak Müslümanlar içinde marjinal kalan Fâtîmî Devleti, Katolik önderliğinde olsa da mezhepleri aşan Hıristiyan bütünlüğüne karşı zayıf kaldı.

(2) Müslümanların Haçlı birliğini sarsmaları ancak Fâtîmîlerin de kısmi desteğini alan ve Müslümanların ezici çoğunluğunu kapsayan Sünni İslam dünyasının meseleye daha kökten yaklaşmasıyla mümkün oldu.

(3) Sünni İslam dünyası, kısmi bir bütünlük içinde dahi hareket edip Şii Müslümanlara yönelik de bütünleştirici davrandığında Hıristiyan birliği ürktü, dağıldı ve nihayetinde Kudüs’ü Müslümanlara teslim etmek zorunda kaldı.

(4) Moğol istilacısı Hûlâgû’nun Aynicâlût’ta son bulan macerasında ise Şiîlerin bilinen kesimleri, menfi bir tutum içinde olmalarına rağmen, Sünni İslam dünyası sadece kısmi
Mısır-Şam birliği ile bile istilayı durdurdu.

siyonistler, bu veriler doğrultusunda, hedeflerine ulaşmak için Müslümanları parçalı tutmayı ve İslam dünyasının büyük çoğunluğunu oluşturan Sünni Müslümanların, mümkün olduğu kadar Kudüs davası dışında bırakılmalarını, stratejik........

© Doğruhaber