iş vahşet, Neo-Liberalizm ve İnsanlığın dayanışması!

Şiddette sınırsızlık; gözlerin önüne hep çirkin suratları, akıllara hep vahşeti getirir. Kan dökücü için “vahşi” deriz. Vahşi, henüz insanlıkla ilgili ortak duygular edinmemiş, insan yanı beşer yanının sınırlılığına takılıp kalmış olandır. Onun ilkeleri yoktur. Beşerî ihtiyaçları vardır. Beşerî ihtiyaçlarını karşılamak için her şeyi yapabilecek biridir, yağmalar, eziyet eder, öldürür.

Vahşeti tabii biliriz. Tam olarak öyle değildir. Vahşet, tabii değil, tabiileşme hâlidir; tabiatın derinliklerine çekilen insanın zamanla “doğallaşıp” insanlarla ortak yanlarını yitirmesidir. Tabiatın derinliklerinden kasıt, yaşam koşulları haşin insan uğramaz çöller, yol geçmez
dağlar, kervan geçmez bozkırlar veya gemi uğramaz adalardır.

Buraların ortak özelliği, insanlıkla iletişim bağlamında yalıtılmış olmasıdır. Nesiller boyu süren bu yalıtılmışlık, insanın sadece doğal koşullara uyarlanmasına, dolayısıyla yalnızca davranışta haşinleşmesine yol açmamış, aynı zamanda onun bazı ortak insanî duyguları yitirmesine de yol açmıştır. Başka bir ifadeyle yalıtılmışlık, insanlarla duygudaşlık yitimi getirmiştir.

Vahşetin insanda neden olduğu iki esas nitelikten biri, derin düşünmeyi ve narin duyguları unutturmasıdır. Derin düşünmenin dışa vurumu, karmaşık da olsa mantıklı ve zarif sözdür. Narin duyguların ise dışa vurumu gülümsemedir. Vahşinin sözü kaba, gülüşü kahkahadır.

Vahşi, kendi başına örgütlendiğinde çevresine karşı korkunç katliamlara yol açar; uygar insanın hizmetine girdiğinde ise cellat olur. Şöyle veya böyle her birimizin zihin dünyasında vahşetin ve vahşinin böyle bir algısı vardır.

Burada bizi ilgilendiren şu: Ulaşım ve iletişim imkânlarının sınır tanımadığı bugünün dünyasında vahşet oluşabilir ya da üretilebilir mi? Başka bir ifadeyle insanın fiziken yalıtılmışlığın imkânsızlaştığı bir dünyada manevi bir vahşet de imkânsızlaşmış mıdır? Daha
başka bir ifadeyle vahşet, geçmiş zamana mı aittir ve bugünün dünyasında oluşması artık
mümkün olmaktan çıkmış mıdır? Öyleyse modern dünyanın yaşadığı sınır tanımaz katliamları nasıl açıklayacağız? İnsanlığın ortak duygularının yitirilmesini neyle ifade edeceğiz? Gazze’de çocukların diri diri yakılmasına tutulan alkışlara ne diyeceğiz?

Bunlar tamamen yeni ve açıklanamaz vakalar mıdır, yoksa bunların kadim vahşetle bir ilişkisi var mıdır?

GETTOLAR YA DA YAHUDİ’NİN İNSANLIĞA YABANCILAŞMASI

Dehşet, sağlam bir inanç tarafından yönlendirilmediğinde vahşet getirir. Filistin’deki katliamlar gibi, yakın bir döneme kadar dünyanın dört bir yanında kurulan işkence tezgahlarında Yahudilerin danışmanlık hizmeti vermesinin arka planında gettoların etkisinden söz edilebilir.

Gettolar, Avrupa’da yüzyıllar boyunca Yahudilerin yaşamak zorunda bırakıldıkları uzak, dışlanmış ve dar Yahudi semtleridir. Bu gettolardan bazılarının genişliği sadece kırk metre olan ve duvarlarla çevrili uzayan mahallelerden oluştuğunu söylemek, onlarda yaşamanın nasıl dehşet verici olduğunu açıklamaya yeterdir. Yahudi, ilk örneği Venedik’te ortaya çıkan
gettolarda insanlığa duygu olarak yabancılaştı ve uygarlaşmasını vahşet içinde yaşadı.
Elbette genelleştirmeler yanıltıcıdır. Ama yaygın bir şekilde gettolardan sonraki Yahudi
ya iktisadi vicdansızlık ya askeri vicdansızlıklarla anılmıştır.

Fırsat bulduğunda;
-Üretimde ve pazarlamada hileye başvurmak,
-Fiyatları, ‘aç kalan olur’ kaygısı gütmeden sınırsızca artırmak
-Borca ihtiyaç duyanı, tefeciliğe başvurup yüksek faizlerle mağdur etmek
-Uyuşturucu baronluğu ve fuhuş gibi alanları iktisadi bir alan hâline getirmek
Yahudilerle neredeyse özdeşleşmiş iktisadi vahşetlerdir. Bu yanıyla vahşi kapitalizm Yahudi ile
ya da Yahudi kökenlilerle aslında özdeşleşmiştir.

Askeri vicdansızlığa gelince, Özelde Batı’nın, genelde dünyanın son iki yüz elli-üç yüzyılda yaşadığı bütün korkunç savaşlarda Yahudi danışmanların, silah tüccarlarının, siyasetçi ve
askerlerinin etkisinden söz edilir. Ki bu savaşlarda insan soyunun en az yüzde onunun katledildiği düşünülmekte ve dökülen kan, hiç kuşkusuz Moğol istilasındaki........

© Doğruhaber