Beyaz Saray’daki “Mankurtlar”, Zihinsel Soykırım ve Kurtuluş!

Gazze’de şehid sayısı 36 bine yaklaştı. Şehidlerin büyük çoğunluğu çocuk ve kadın… Kundaktaki bebekler, anne karnındaki ceninler vuruluyor. Ama Beyaz Saray’daki Biden ve ekibi, israil’in katliam yaptığını düşünmüyoruz, diyorlar.

Biz, “düşünmüyoruz” sözünü hilaf-i hakikat buluyoruz. Halbuki Beyaz Saray ve ekibi hakikate aykırı konuşsa da “düşünmüyoruz” beyanında bir hakikati ifade ediyor.

Onlar gerçekten siyonistin suç işleyebileceğini düşünmüyorlar. Hayır, biraz farkla: Düşünemiyorlar. Çünkü onlar, Yahudi’nin suç işleme ihtimalini düşünme yetisinden yoksunlar. Onlar, fiziki değil ama zihinsel bir operasyonla bu kabiliyetlerini kaybetmişler.

Yahudi (Batı) uygarlığı, Yahudi olmayan unsurlardan, onu ayakta tutacak iki tip insan üretmiş:

-Düşünmeden itaat eden bir yönetici

-Belli bir mesleği icra edebilen, eğlence/tüketim düşkünü (zevkperest) kitle mensubu (uzmanlığı olan eğlence mâkinesi/zevkeperst yetenekli birey)

Sistem, Yahudi’nin riyasetinde bu iki sınıfın omuzlarında işliyor.

Bugün Yahudilerin hizmetindeki yönetici sınıfın ve onların yönetimindeki meslek grubu konumundaki askerlerin geçmişin Moğollarından farkı yok.

Müslüman tarihçiler, zalim emirlerin yönetiminde İslam yurtlarına gelen Moğolların hâlleri karşısında dehşet içinde kalmışlardır.

Tarihçilerimizin zihin dünyasında “İnsan, düşünen varlıktır” oysa gördükleri fiziken insana benzedikleri hâlde, düşünmeyen hatta hissetmeyen varlıklardır. İnsan nasıl olur da hem insan olur hem düşünmez ve insan öldürürken bir şey hissetmez. Tarihçimiz, bunu anlamakta zorluk yaşıyor.

İrfan ehlimiz, bu hususta tarihçilerimize göre, daha rahat. Onlar, düşünmemenin, hissetmemenin insanın beşer hâllerinden olduğunun farkındadırlar. İnsanın bu hâlleri farklı sebeplerle gelişmemiş olabilir. Yani insan, hep beşer konumunda kalmış olabilir. Öyle bir insanı kolay tanır ve ona karşı bir şekilde tedbir alırsınız. Asıl tehlikelisi, insan düşünme ve hissetmekte hangi üst konuma çıkarsa çıksın, yani hangi insani yüceliğe varırsa varsın farklı sebeplerle aniden veya süreç içinde beşerlik noktasına geri dönebilir. Dolayısıyla dün üstün bir insan konumunda olan biri, bugün çok düşük bir noktaya düşmüş olabilir. Bizi en çok yanıltan budur.

Mevlanaların, Sadi Şirazîlerin, Yunus Emrelerin Moğol istilası sonrası İslam alemindeki yoğun insan sevgisi, insana saygı, insanın insanlığını görme vurgusu bize çok abartılı gelebilir. Oysa onlar, Hz. Muhammed Mustafa salallahü aleyhi vesellem’in varisleri olarak insana insanlığı hissettirme mücadelesi veriyorlardı ve bunda başarılı oldular. Moğolluk beşeriyetini bir şekilde sonlandırdılar.

Bugün bizim durumumuz, tarihçimizin durumundan farklı değil. Hepimizin bakış açısında Batılı yöneticiler, okumuş ve düşünsel yönleri pek gelişmiş şahsiyetlerdir. Hatta çoğumuz, onları insansever olarak biliriz. Tarihin her aşaması “Bize yanlış düşünüyorsun!” diye seslenmesine rağmen Batı ile insan hakları arasında doğrudan bir ilgi kuruyoruz. Farkında değiliz ama ulus devletler, kafamıza o kadar vurdu ki onun efendisinin ondan daha merhametli olduğuna inanmak istiyoruz.

Hakikatte sistem de öyle inşa edilmiştir: Çavuşlar vuracak ve komutan teselli edecek. Lâkin komutanın tesellisi, acımasından değil, çavuşun çavuşluğunu sürdürmek ve gerektiğinde ona haddini bildirerek kendisini efendi hissetmemesini sağlamaktır.

Bunu çözemiyoruz; komutanın düşünen ve hisseden bir insan olarak bizi çavuştan koruması için yalvarıp duruyoruz.

MANKURTLAŞMA MI ZİHİNSEL SOYKIRIM MI?

Cengiz Aytmatov’un ‘‘Gün Olur Asra Bedel’’ romanında simgesel Mankurtlaştırma anlatımını okuduğumda hayrete düşmüştüm. Nasıl olur da insan, biyolojik müdahale ile o ölçüde başkalaşır!

Aytmatov’un anlatımında biyolojisi size ait ama eylemleri fiziki müdahale ile başkasının kontrolüne geçmiş bir beşer söz konusudur. Karşınızdaki görünüm........

© Doğruhaber