Türkiye’nin kurtuluşu paradigma değişimine bağlıdır

Kabaca 2011 yılından itibaren ülkemizin hemen hemen her bakımdan bir gerileme sürecine girdiği ve 2017’de yapılan otoriter başkanlıkçı Anayasa revizyonunun 2018 yazında yürürlüğe girmesinden sonra bu sürecin daha da hızlandığı maalesef bir gerçektir. Ülkemiz bu çıkmazdan elbette ancak barışçı-demokratik yoldan kurtulabilir. Fakat bunun için önce başlıca siyasî aktörlerin bu yönde sahici bir irade göstermeleri ve toplumun çoğunluğunun da bu iradeye destek vermesi gerekir.

Ancak, bu gerileme sürecini tersine çevirebilmemiz için, hükümet sistemiyle sınırlı olmayan kapsamlı bir siyasî program geliştirmek zorundayız. Bu programın en azından şu dört esas üzerine oturması gerekiyor: özgürlük, adalet, barış ve refah. Bu alanların hepsinde bugünkü Türkiye’nin performansının tatminkâr olmaktan maalesef uzakolduğu, hatta yer yer içler acısı durumda bulunduğu herkesin malumudur.

Nitekim, he sivil hem de siyasak hayat alanı bakımından vazgeçilmez olan düşünce ve ifade, iletişim ve haberleşme, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri AKP-MHP iktidarı tarafından sistematik olarak baskı altında tutulmaktadır. Ayrıca, başta eleştiri, muhalefet ve siyasî rekabet özgürlüğü olmak üzere demokratik özgürlükler de önemli ölçüde kısıtlanmış durumdadır.

Öte yandan, bugünkü Türkiye’de hukuk ve adalet te büyük ölçüde kayıplara karışmıştır. Hukukun yerini , Anayasa Mahkemesi’nin son kararının da ima ettiği gibi, bir nevi padişah fermanları mahiyetinde olan ‘’cumhurbaşkanı kararnâmeleri’’ almış, bu arada siyasî iktidarla uyumlu davranma saiki mahkemeleri de adalet dağıtan organlar olmaktan neredeyse tamamen çıkarmıştır.

Keza, bu iktidar döneminde Türkiye’de hem iç hem de dış barış büyük yara almıştır. İçte hükümetin izlediği dünya........

© Diyalog Gazetesi