‘’Türkiye toplumu olarak bizim temel problemimiz şudur: Bizim ne hür ve medenî bir hayata temel oluşturacak ortak değerlerimiz, ne de bu değerleri koruyacak kurumlarımız var.’’
Bugüne kadarki sosyal bilim okumalarım ışığında benim Türkiye’nin sosyo-politik geleneği hakkındaki gözlemlerinden çıkardığım bir sonuçtur. Bu önermenin ima ettiği ilk husus, daha önce başka bir yazımda anlatmaya çalıştığım gibi, Türkiye toplumu olarak bizim esas sorunumuzun siyasî olmaktan çok toplumsal olduğudur.
Türkiye’nin temel sorununun devletle olmaktan çok veya ondan önce toplumla ilgili olduğu gerçeğinin pratik sonucu şudur: Bugün Türkiye’nin siyasî örgütlenmesi kurumlar ve ilkeler düzeyinde elbette birçok sorunla maluldür ama öyle olmayıp ta bu yapı doğru ilkelere ve kusursuz kurumlara dayansaydı bile bu bizim hür ve medenî bir sosyo-politik bir sisteme sahip olmamız için yetmezdi.
Kısaca demek istiyorum ki, Türkiye’nin kronik ‘’rejim sorunu’’nun arka planında sosyolojik bir vakıa yatmaktadır. Bu vakıanın açıklamasının şu önermeden başlaması gerekiyor: Türkiye toplumunun her şeyden önce bir ‘’toplum’’ olduğu şüphe götürür.
En geniş anlamda toplum, büyük ölçüde gönüllü ilişki ve etkileşimler temelinde kendiliğinden bir şekilde oluşmuş olan ve kendi kendini düzenleyen bir işbirliği düzenidir. Toplum ne bir rasyonel kurgudur, ne de hiyerarşik bir düzendir. Medenî bir toplum esas olarak bir yatay ilişkiler sistemidir.
Baskın toplumsal formasyon biçimleri halâ aileler, kabileler, komşuluk grupları ve cemaatler gibi........