Piyasa ve özgürlük

(Aşağıda 21 yıl önce başka bir gazetede çıkmış olan ‘’Piyasa ve Özgürlük’’ başlıklı yazımı tekrar okuyucularımın dikkatine sunuyorum)

Merkezî plancılığa dayanan “komuta ekonomisi”nin dramatik başarısızlığının tarihen sabit olmasından sonra, bir an için iktisatta devletçi ve kollektivist yöntemlerin cazibesinin azalacağı yolunda bir beklenti oluşmuştu. Ama bu beklenti gerçekleşmedi. Tam aksine, piyasa ekonomisi düşmanlığı özellikle aydınlar arasında etkili olmaya devam etti.

Garip olan, özgürlüğü ve refahı temel bir değer olarak görenlerin önemli bir kısmının “piyasa ekonomisi”nden hiç hazzetmemesi. Dünyada olduğu kadar, Türkiye’de de durum böyle. İtiraf ederim ki, yaklaşık yirmi yıldır liberal sosyal-siyasal teoriyle haşir neşir olan ben bile piyasa ekonomisinin özgürlükçü bir siyasal tasavvur açısından ne kadar hayatî olduğunu biraz geç kavradım. Başlangıçta, piyasa ekonomisinin özgürlükçü bir düzen açısından ikincil bir değeri olduğunu sanıyordum.

Oysa, piyasalara dayanan bir iktisadî hayat tutarlı bir özgürlükçülüğün toplumsal tasavvurunun temel taşlarından birini oluşturur. Bir kere, özgürlük ilkesinin değerini hayatın çeşitli alanlarına göre farklılaştırmak ve onu belli hayat alanlarına hasretmek mümkün değildir. Bu olgusal olarak da de normatif olarak da böyledir. Çünkü hayatın gerçekçi bir kavranışı, kişinin iktisadî faaliyetlerini onun diğer hayat alanlarındaki faaliyetlerinden ayırmaya izin vermez. Bireyin iktisadî etkinlikleri çoğu zaman onun kültürel, sosyal, siyasî, hatta dinî etkinlikleri ile iç içe geçmiş durumdadır. Normatif olarak da, meselâ siyasette özgür olmasını doğru bulduğunuz........

© Diyalog Gazetesi