Zaman zaman “Niye bizim de bir kanunumuz yok?” diye şikâyet eden insanlar görür veya duyarsınız. Hatta kimileri “bizim de bir kanunumuz olsun”u ana davaları haline getirir ve böylece ömürlerini kendi hayat alanlarını devletin düzenlemesi için çalışmakla geçirirler. Bürokratlar da sıkça buna paralel bir iddiayla ortaya atılırlar: “Bu alanın kanunla düzenlenmesi lazım.”
Bürokratların –devletin- bu konudaki tutumunda şaşılacak bir şey yok, ben asıl “sivil toplum”a şaşıyorum. Çünkü, bir kere tesis edildi mi tabiatı icabı genişleme-yayılma istidadında olan devlet, tabiatıyla, sürekli olarak daha fazla sivil hayat alanını işgal etme arayışı içinde olacaktır. Dolayısıyla, bu devletçi zihniyetin faal temsilcileri –icracıları- olan bürokratların başlıca meşgalesinin yeni kanun taslakları hazırlamak yoluyla devletçe düzenlenen alanı genişletmek, bunun için kamuoyu oluşturmak ve politikacıları buna ikna etmek olması da gayet doğaldır. Düşünülebilecek diğer nedenler bir yana, devlet genişledikçe bürokrasi nüfuzunu artırır e böylelikle iktidar tutkusunu tatmin eder.
Oysa, sivil toplum için durum hiç de böyle değildir; esasen, bürokrasiyi hoşnut eden şeylerden toplum prensip olarak kuşku duymalıdır. Besbelli ki, her yeni devlet düzenlemesi toplum için daha fazla özgürlük kaybı demektir; toplumun kendi hayat alanından bir parça daha kaybetmesi ve gitgide köşeye sıkışması demektir. Çünkü, her kanun daha önce düzenlenmiş olmayan bir sivil etkinlikler alanını daha devletin uygun gördüğü cebri kurallara bağlamakla........