Genel olarak hukukla ilgili en önemli kavramlardan biri adalet, diğeri ise hukukun üstünlüğüdür. ‘’Hukukun üstünlüğü’’ (rule of law) ideali, görünüşe göre, bugün bütün liberal-demokratik devletler tarafından benimsenmiştir. Ancak, liberal-demokratik anayasalara baktığımızda bu konuda genellikle ’hukuka bağlı devlet’’ (government under law) veya ‘’hukukla/hukuk tarafından yönetilen devlet’’ (government by law) ibare veya terimleri kullanılmaktadır ki, bunlar ‘’hukukun üstünlüğü’’nden ziyade ‘’hukuk devleti’’ni (rechtsstaat/ l'état de droit/ legal state) çağrıştırmaktadırlar.
Bunun başka bir anlatımı, Anglo-Amerikan sistemindeki ‘’hukukun üstünlüğü’’ (rule of law) fikir veya kavramının Kıt’a Avrupası sistemlerinde karşılığının bulunmadığıdır. Çünkü hukukun üstünlüğü ‘’hukuk devleti’’ni de içermekle beraber, ondan daha ileri bir idealdir ve devletin ‘’hukuka’’ göre yönetilmesinden önce hukukun devlettin ‘’üstünde’’ ve devlete ‘’hâkim’’ olmasını öngörür. Hukukun devletten üstün olmasının ise biri empirik-olgusal, diğeri kavramsal-teorik olmak üzere iki yolu vardır.
Hukukun devletin üstünde olabilmesinin ilk yolu, olgusal olarak hukukun varlığının olgusal olarak devletten büyük ölçüde bağımsız olmasıdır. Hukukun devletten esaslı ölçüde bağımsız olmadığı yerde onun ‘’üstün’’ olmasına imkân yoktur. Devlet istediğini ‘’hukuk’’ yapabildikten sonra, onun üstünde ve ona üstün olan bir hukuktan, dolayısıyla onu sahici anlamda bağlayacak olan birtakım üstün ilkelerin varlığından söz edilemez.
Hukukun ‘’yapılan’’ bir şey olduğu anlayışına dayandığı modernliğin şartlarında elbette devletten tamamen bağımsız bir hukuktan söz etmek gerçekçi bir beklenti değildir. Hukukun doğrudan doğruya insan aklının bilinçli bir yaratımı olabileceği fikri modernlikle birlikte ortaya çıkmış, modernlikle birlikte hukuk esas olarak bir ‘’irade’’........