Peki.
Denizi unuttum. Kuşları, hayvanları, ağaçları, çiçekleri… Tepesi karlı dağları ve ilkbaharda içinden şarap kırmızısı laleler ve yumurta sarısı nergisler çıkan yeşil ovaları… Çakıl taşlarını parlatarak akan soğuk sulu dereleri… Heykelleri, tabloları, un ufak olacak olan taş surları, harabeye dönecek piramitleri ve sarayları da.
Ama müziklere ne olacak?
Hüzünlendiren ve şenlendiren şarkılar ve türküler? Mozart’ın (1756-1791) defalarca dinlediğim piyano konçertoları? Ve aklımın listesinde yer alan sayısız melodi?
Onlar ne olacak?
Onlar ki zaten fiziki bir varlığa sahip değildir ve sadece kulak zarımızda meydana gelen bir titreşimden ibarettir.
Onlar da diğerleri ile birlikte yanıp yok mu olacak?
İşte bu çok acı olur!
Epey zaman önce bir yerde okumuştum. Sesler kaybolmaz, dünyanın sınırlarını aşıp kâinatın boşluğuna yönelir ve orada seyahat eder diye. Ve onları toplayıp yeniden dinlemek mümkündür. Her ne kadar inanmamışsam da bir süre hayale........