İşimden nefret ediyordum. Patronumdan da. İki üst düzey yöneticiden de. Ama onlarla çalışmak zorundaydım, çünkü paraya ihtiyacım vardı. Seveceğim bir iş buluncaya kadar mecburdum.
Mutsuzdum. Mutsuzluktan da zor olan şey, işyerindeki insanlara duyduğum sevgi ve saygı eksikliğini taşımaktı. Beraber çalıştığım insanların yüzleri gözümün önüne gelince içim çöküyordu.
İşlerini, yani para kazanmayı çok iyi biliyorlardı, ama benim ölçülerime göre ahlâksızdılar: Yalancı ve ikiyüzlü ve kazandıkları parayı artırmak için her şeyi yapmaya,
ben dahil herkesi kandırmaya hazır.
Ne yapacağımı düşünürken aklıma yoga ile ilişkili olarak öğrendiğim bir Uzak Doğu hayat dersi geldi. Kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi:
Dünyayı sev ve kendinden başlayarak herkesi kucakla. Sana ters gelen bir insan için “O da öyledir,” de, onu olduğu gibi kabul et. En çok sevmediklerini kucakla.
O zamanlar sabahları çocuklar daha uykuda iken yoga yapardım. Yoga bittikten sonra gelen zihinsel durgunluk ânında aklımda bu kelimeleri tekrarlamaya başladım. Ve........