Küçücük bir ülkem vardı benim. Belki insanları az ama şerefli, onurlu, herkesin herkesi tanıdığı, bildiği, selam verdiği, sonunda da mutlaka hısım akraba çıktığı şahane de bir ülkem vardı benim. 1974 öncesi analarımızdan babalarımızdan duyduğumuz “ belki fukaralık vardı ama mutluyduk “ sözü hiç aklımdan çıkmaz.
Birisinin yardıma ihtiyacı olduğu zaman; mutlaka köylüler bir araya gelir o insanın elinden tutar yine de sıkıntısı, tasası neyse bir çözüm bulunmaya çalışılırdı. Nedeni oldukça basit aslında. Geçmişte bir varoluş mücadelesi vardı. 50’li yıllarda Makarios ve yandaşları tarafından sinsice yürütülen ve Türkleri adadan kovma planı 1960 yılına kadar “Kıbrıs cumhuriyeti “ kurulana dek devam etmiş; birçok Kıbrıslı Türk başta İngiltere olmak üzere Avustralya ve Kanada’ya göç etmiştir. Üç yıllık süren Cumhuriyet evliliğinden sonra ne yazık ki çifter birbirlerinden ayrılmış, 1974’e kadar tam 11 yıl varoluş mücadelesi bugünkü gibi partizanlık gözetmeksizin bu topraklarda var olma mücadelesi verilmiştir.
Adanın kuzeyine geçiş
1974 sonrası adanın kuzeyine geçilmiş; sözde federe devlet daha doğrusu öncesinde otonom, yaklaşık on yıl Rumların bıraktığı servet ve ganimet ile biz Kıbrıslı Türkleri bir refah içerisine sokmuş ancak bu lale devri 1983 yılında biterek KKTC’nin kurulması ile birlikte başka bir safhaya geçilmiştir.
1974 sonrası adaya sınırlı sayıda ve kontrollü bir şekilde getirilen göçmen Türkler 1983 sonrası toprak oranına nüfusun daha doğrusal bir şekilde yükselmesini sağlamak için adaya dünyanın her yerinden insanlar gelmiş bu da kontrolsüz bir şekilde demografik yapı gittikçe bozulmuştur. Ayrıca ek olarak........