Kötülüklerin egemen olduğu haysiyetsiz ve kimliksiz bir çağda yaşamanın utancıyla yazmanın ağırlığı altında eziliyorum. Gazze'de üçte ikisi kadın ve çocuk yaştakilerin terörist diye katledildiği, BM'nin tarifiyle soykırıma uğradığı; masum çocukların aile içinde öldürüldüğü ve sosyal medyanın kuralsız cüruf deryasında kimliğini yitirmişlerin faturayı yaz Kur’an öğretimine kestiği, baba sıfatı ile ortalıkta gezenlerin ayrılmak isteyen eşinden intikam almak için çocuklarını kurşuna dizdiği, iki yaşında bir kız çocuğunun anne ile üvey baba tarafından öldürüldüğü bu çağın yaşayanlarının; kızlarını diri diri gömen cehalet Arap çağından ne farkı var? Hitler’in zulmüne maruz kaldıktan sonra kendilerine ait olmayan bir toprağa yerleştirilenlerin, kendilerini yerleştirenlerin menfaatlerini korumak üzere ürettikleri “holokost endüstrisi, antisemitizm ideolojisi ve arzımevut mitolojisi” ile yaş ve cinsiyet ayırt etmeksizin Filistin topraklarında soykırım yapmasının en ilkel toplumsal reflekslerden daha aşağılık bir karşılığı var mıdır? Bu soruları her birimiz çoğaltmaya ve üzerine düşünmeye mecburuz.
Bugün Gazze’de yaşam; “sürmek, toplamak, imha etmek” stratejisi üzerine kurulmuş. Bu yöntemin mimarı Adolf Hitler’in masum Yahudilere uyguladığı stratejiyi, siyonizm sevdalıları açık ve net bir biçimde Gazze’de yürürlükte tutuyor. Yaptıkları yönlendirmelerle insanları bir bölgede topluyor, sonra da imha ediyorlar. Bu stratejiyle mühimmat tasarrufu yapan aşağılık bir anlayış ve dürtü ile hareket edildiği düşüncesi akla geliyor.
Kötülüğün, zulmün ve haksızlığın reklamı yapılarak sistematik bir algı oluşturuluyor ve hayatın akışı normalmiş vehmiyle bir oyun sahneleniyor. İnsanları ‘yanılgıların gerçekliğine ikna edenler’ günü geldiğinde yaşadıkları topraklarda yargılanarak cezalandırılacaklarını zihinlerinin bir........