‘Türkiye’de, lokomotif sektörlerin başında ne geliyor?’ diye sorulsa ilk akla gelen kuşkusuz yeme içme sektörü olur.
En fazla yatırımın yapıldığı, en fazla marka sayısına ulaşılan, istihdamın en yoğun yaşandığı sektör yeme içme sektörüdür. Hızlı yaşam koşullarıyla birlikte değişen yemek yeme alışkanlıkları, bu sektörü başka bir seviyeye taşıdı.
Buna bağlı olarak dünyada mutfaklar ve beslenme şekilleri de etkileşime girince artık her ürünü her ülkede bulabilmek ve tüketmek mümkün hâle geldi.
Derken…
Yeme içme sektörü, yatırımcılar için en cazip alan hâline geldi. ‘Nasıl olsa herkes yemek yiyor.’ gibi klişe bir cümleyle insanlar, hiç bilmediği alanlara yatırım yapmaya başladı.
Restoran-lokanta-kafe macerası genellikle ‘Bu işten nasıl olsa her yatırım yapan ekmek yiyor, ben de pastadan pay alırım.’ düşüncesiyle başlıyor.
Sonuç, genellikle hüsranla neticeleniyor!
İnsan bildiği işi yapmalı. Çıraklığını yapmadığı bir işin ustası olmaya soyunmamalı, hele patronu olmaya hiç tevessül etmemeli!
Bilmediği işe girerse işin inceliklerini kavrayamadığı için, ikram kültüründen bihaber olduğu için, kâr-zarar muhasebesini düzgün yapamayacağı için zarar edeceğini unutmamalı.
‘Pastadan pay alacağım.’ düşüncesiyle girilen her macerada, elindekini kaybetme riskinin çok fazla olduğunu aklından çıkarmamalı. Yani Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmamak için tedbiri elden bırakmamalı.
Bu kadar uyarıdan sonra esas........